27 Mayıs 2013 Pazartesi

‘Köşe yazarı’ diye meslek mi olur?

Başlığı Akşam gazetesine röpotaj veren Posta gazetesi "köşe yazarı" Candaş Tolga Işık'tan ödünç aldım.

Medyada bir anda yıldızı parlayan isimlerden biri Candaş Tolga Işık. Bekir Coşkun ve Yılmaz Özdil gibi kelime oyunları ile süslü yazı yazanlardan. Belki de Beşiktaş taraftarı olmanın verdiği "muhalif" kimlik ile sokağın/tribünün nabzını tutabilme, onlarla beraber soluk alıp vermenin getirdiği bir durumun birleşmesi Candaş Tolga Işık'ın başarısının sırrı.

Kısa bir süre önce yazılarından derlenmiş bir kitabı çıktı. İthal Edilmiş Korkular Ülkesi ismiyle. Haliyle gazetelerde röportajlar yapılarak kitap okura tanıtılıyor.  

Ben Posta ve Akşam gazetelerindeki röportajları gördüm şimdilik... Eminim başka röportajlar da yapılmıştır/yapılacaktır. 

Akşam'dan Kaan Kavuşan'a konuşan Işık şöyle diyor:  
Peki, ‘moleküler biyoloji’, ‘gen mühendisliği’ derken gazetecilik nasıl karşınıza çıktı?
Kararı ben vermedim, Allah verdi... Bana kalsa ya bilim adamı olacaktım ya da ilaç firmasında yönetici! 2001’de bir yandan ilaç firmasında çalışıyor, bir yandan da hafta sonları radyo programı yapıyordum. Acayip konuklar alıyorum. Bakanlar, belediye başkanları, siyasi parti liderleri, sanatçılar… Herkes Fatih Terim’i arıyor mesela, bir tek ben ulaşıyorum, tekneden programa bağlanıyor. Radyonun genel müdürü İlhan Uzundurukan “Sen gazetecilik yapmalısın” dedi. Beni Rıfat Ababay’a gönderdi. Rıfat Abi önce pek yüz vermedi. Sonra 1 yıl sürekli aradım, hatta taciz ettim: “Şöyle bir haber var; bununla konuştum; şöyle şeyler dedi” diye... Bir gün Rıfat Abi, “Gazeteye gelsene tekrar” dedi. “Programda konuştuğun insanlarla gazeteye röportaj yap.” Başladım. O arada ilaç firmasından kovuldum.


- Niye?
Gazetecilik bünyeye nüfuz edince başka bir iş yapamaz hâle geliyorsun. Bir bahaneyle hep gazeteye ya da röportaja gidiyordum. Adamlar da haklı olarak kovdu. Sonra Rıfat Abi’ye “Köşe de yazayım” dedim. Pek köşe yazarı sevmez. “Bir yaz bakalım” dedi. İlk yazıya 1.500 e-posta geldi, ikincisine 2 bin. Haftada iki yazıyordum, nasıl oldu bilmiyorum ama şimdi haftada yedi yazıyorum!

- 7 fazla değil mi? 
Haluk Şahin’in bir lafı vardır, “Türkiye özel şartları olan bir ülke” diye. Bizim bir günlük haber akışımızla bir yıllık gazete çıkarır Fransızlar. Bu kadar haberin olması tuhaf değil, köşe yazısının olması mı tuhaf?

- Yazmış olmak için yazılan çok köşe yazısı okuyoruz gibi gelmiyor mu size de?
“Yazmasınlar” demek çok demokratik değil. Türkiye basınına özgü bir renk bu, bırakınız yazsınlar!

- “Adam köşe yazısına Magna Carta muamelesi yapıyor” demiştiniz siz de.
O başka mevzu... Var öyle arkadaşlar. Allah ıslah etsin! Köşe yazarı diye meslek mi olur? Kartvizitinde köşe yazarı yazan adam var. Yaptığının sadece fikirlerini paylaşmak olduğunu bileceksin. “Dünyayı değiştiriyorum, başbakana ayar veriyorum” tribine girersen psikiyatri kliniğine başvur.

- Kanaltürk’te bir de televizyon programı yapıyorsunuz: ‘Bunu Konuşalım’ diye, bunu konuşalım mı?
Evet, bunu konuşalım. Gazeteciliğe başladığım dönemde Sinan Çetin’le bir röportaj yaptım. Yarım saat için randevu verdi. 5 saat konuştuk. “Benimle konuştuğun gibi televizyonda konuşursan tutar. Gel sana program yapalım” dedi.
"KEŞKE ÖYLE YAZMASAYDIM" DEDİĞİM YAZILAR VAR

Kendi gazetesinden Suna Akyıldız'a verdiği röportajda ise kendisine dair ilginç bir ayrıntı veriyor Işık:
- “Keşke yazmasaydım” dediğin bir yazın var mı? Pişman olduğun...
- Tabii ki var. İnsanız, hata yapacağız. Pişmanlık değil ama “Keşke öyle yazmasaydım” dediğim bir sürü yazım var. Ama ben özeleştiride iyiyimdir. Kimseye bırakmam, hata varsa herkesten önce kendim çıkar düzeltirim. O yüzden içim rahat. En rahat yastık varsa vicdandır. Çok şükür ben rahat uyuyorum geceleri.
Haydi Suna Akyıldız'ın üstü kapalı sorduğu, Candaş Tolga Işık'ın ise hiç oralı olmadığı o konuyu bir hatırlayalım.

1978 yılında İstanbul'da doğan, İstanbul Üniversitesi biyoloji bölümünü bitirdikten sonra sırasıyla Kanada, Amerika ve İsrail'de moleküler biyoloji ve gen mühendisliği eğitimi alan, ancak dişiyle tırnağı ile türkiye'nin en çok satan gazetelerinden birinde köşe elde eden, radyoda ve televizyonda program sunan Candaş Tolga Işık'ı aslında hepimiz o malum yazısıyla tanıyoruz.

ÇANAK ANTEN TERÖRÜ VE DAĞA ÇIKIŞ

Güneydoğu'da çanak anten terörü başlıklı ve 27 Ocak 2011 tarihli yazısında (ki artık Posta gazetesinin arşivinde yok  o yazı) şöyle demişti Işık:

Güneydoğu'da çanak anten terörü Aylardır Doğu'yu, Güneydoğu'yu geziyorum.
Köy köy dolaşıyorum.
(...)
Evlerin yüzde 90'ına gazete girmiyor. Ama o evlerin yüzde 90'ına giren birşey var: Çanak anten!

Ne var bunda?
Şu var:

Çanak anten sadece yerli kanalları göstermiyor! Çanak anten sadece ROJ TV'yi de göstermiyor! Yüzde 90'ına kitabın, gazetenin girmediği bu evlerin tamamına porno kanallar giriyor! Hiçbir şifre, engelleme olmadan...
Evdeki ilkokul talebesi de seyredebiliyor, 80 yaşındaki dede de...
7 gün 24 saat! 
Herkese açık o porno kanallar sayesinde ne mi oluyor?
Eğrim seviyesinin ve sosyal hayaün adeta yerlerde süründüğü bölgede, 70 yaşındaki adam torununa-gelinine, 14 yaşındaki çocuk minicik bir bebeğe, öz abisi kız kardeşine, komşunun kansına-kızına tecavüze yelteniyor...
Çoğunlukla da başanlı oluyor.
Bu yazı protestolara neden olunca, Işık'ın tv8'de yayımlanan, "Bunu Konuşalım" isimli programı, kanal yönetimi tarafından yayın akışından çıkartılmıştı. Oldukça tepki çeken Işık, ertesi gün bir özür mesajı yayınlayıp 6 ay kadar köşesinin kapısına kilit asacaktı. Işık 6 ay sonra bu yazdıkları unutulunca geri döndü köşesine...

Halbuki çanak anten yazısından on gün önce, 18 Ocak 2011'de şu yazıyı da yazan kendisiydi:
Sami, 25 yaşında...
Hakkarili...
2007’de dağa çıkmış, ‘terörist’ olmuş.
2 yıl dağda kaldıktan sonra pişman olup dönmüş.
Hiçbir eyleme karışmadığı için ‘pişmanlık yasası’ndan faydalanıp serbest kalmış.

***
Memleketine dönmüş.
Barındırmamışlar!
“İstanbul büyük içinde kaybolurum” diye düşünerek İstanbul’a gelmiş.
*** 
Önce inşaatlarda çalışmaya başlamış...
Ama her seferinde ‘geçmiş’i çıkmış karışısına:
“Örgüt geçmişimi saklamak için çok uğraştım. 2 yıl dağda kalınca ister istemez değişiyorsunuz. Konuşmanız bile değişiyor. İnşaattaki diğer işcilerle iki kelime konuşunca hemen anlıyorlar ‘farklı’ olduğunuzu... Hiç konuşmayınca da ‘Bu niye bu kadar sessiz’ diye huylanıp, kovuyorlar. 1 yılda 15 tane inşaattan kovuldum” diyor.
 ***
Sami 6 aydır işsiz. Serseri mayın gibi dolaşıyor sokaklarda!
***
Eşimi dostumu aradım... Özellikle de ‘Kürt Meselesi’ konuşulduğuna mangalda kül bırakmayan dostlarımı...
Hikayesini anlatıp bir iş istedim Sami’ye...
*** 
Ne cevap aldım dersiniz?
Allah’ın PKK’lısını işe mi alacağım?”
“Yahu adam PKK’lı değil, örgütün gerçek yüzünü görmüş kaçmış, pişman olmuş” dedim.
“Kusura bakma” dediler.
***
Kusura bakıyorum...
Hem de çok kusura bakıyorum.
*** 
Demokratik Açılım’ın mimarı Kıymetli Hocam Beşir Atalay’a ve Başbakan’ımıza soruyorum:
Dağdan iniş yolu bu haldeyse, dağa çıkış yolu ne haldedir acaba?
ALLAH O ARKADAŞLARI ISLAH ETSİN

Şimdi bu uzun alıntıyla anlatmaya çalıştığım şeyi tekrar ifade edeyim.

Işık “Adam köşe yazısına Magna Carta muamelesi yapıyor” derken, "Allah ıslah etsin! Köşe yazarı diye meslek mi olur?" diye sorgularken aslında kendisinin de aynı durumda olduğunun farkında değil bence. Kendisi de duyduklarını, izlenimlerini, "olsa olsa" usulüyle yaptığı çıkarımları haftada 7 gün gazetesindeki köşesine taşıyor. Tabii ki "okuyacak birileri oldukça" bırakalım yapsın. Ama başkasını eleştirirken kendisinin doğru yaptığını düşünüyor olmak da psikolojik bir sıkıntı değil mi?  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder