30 Haziran 2013 Pazar

Akşam yazarı Tuğçe Tatari 'kovuldu'!

Akşam gazetesi Post-Taraf olacak iddiamın üzerinden çok geçmeden Taraf'ın eski Yazı İşleri Müdürlerinden Kurtuluş Tayiz, Akşam gazetesinin yeni yönetimi tarafından transfer edildi. Kulislerde konuşulanlara göre Tayiz, hem köşe yazacak hem de Yazı İşlerinde görev alacak. Muhtemeldir ki Taraf'ın eski yazarları bir süre sonra Akşam gazetesinde çalışmaya başlayacaklar. Bu iddiamda ısrarcıyım. [Ancak Yıldıray Oğur ve Melih Altınok'un Türkiye gazetesine transfer olmalarına hem şaşarıdım hem de üzerine uzun uzun konuşmak gerekiyor diye düşünüyorum. Eğer elimi Ümit Alan'dan önce tutup Melih Altınok'un döneklik analizini yazabilirsem ne mutlu bana, yok BirGün'deki köşesinde Ümit Alan yazarsa o yazıyı onun da eline sağlık...]

Bu arada Akşam gazetesinin yeni yönetim açısından "aykırı" yazarları da hızla gazeteden "kovuluyor". Mart ayında blogda yazdığım bir yazıda "Artık muhtemelen kimse için "kovuldu" yazmam ama gerçekte ne olduğunu ben biliyor olacağım." demiştim. Ama şimdi hiç çekinmeden Akşam'ın aykırı yazarları kovuluyor diyebiliyorum.

28 Haziran 2013 Cuma

Ciner Grubu, Show TV'yi sudan ucuza almış!

Ciner Grubu, 402 milyon dolara borçları ile aldığı Show TV'ye 92 milyon dolar nakit ödedi. Alacaklıları ikna edip kanalı daha ucuza getirebileceği konuşuluyor.

Sözcü'de yer alan habere göre Mehmet Emin Ka­ra­meh­me­t'­in pat­ro­nu ol­du­ğu Çuku­ro­va Gru­bu­'na ait Show TV'­ye el ko­yup, 402 mil­yon do­la­ra Ci­ner Gru­bu­'na satan TMSF'­nin (Ta­sar­ruf Mev­du­atı Si­gor­ta Fo­nu) ka­sa­sı­na, bu alış­ve­riş­ten sa­de­ce 92 milyon do­lar gi­re­cek.

Çün­kü Tur­gay Ci­ne­r'­in sa­hi­bi ol­du­ğu Ci­ner Gru­bu, Tür­ki­ye­'nin en çok iz­le­nen ka­nal­la­rı ara­sın­da ye­ra­lan Show TV'­yi yak­la­şık 310 mil­yon do­la­rı bu­lan borç­la­rı ile bir­lik­te satın al­dı. Bu yüz­den borç­lar bir ke­na­ra bı­ra­kıl­dı­ğın­da Show TV için Ci­ne­r'­in TMSF'­ye öde­ye­ce­ği mik­tar sa­de­ce 92 mil­yon do­lar olu­yor.

27 Haziran 2013 Perşembe

Bir bilanço denemesi: Gezi Parkı Eylemlerinde yaralanan gazeteciler - 2

Gezi Parkı'nda başlayan ve dalga dalga tüm Türkiye'ye yayılan eylemleri medyanın başlangıçta görmezden gelmesi,yayınlamaması tepkilerin zaman medyaya yönelmesine de neden olurken, 
Televizyon kanalları önünde yapılan protestolar ve camları kırılan, ters çevrilip yakılmaya kalkılan canlı yayın araçları bir yana kimi zaman gazeteciler göstericilerin şiddetli tepkisiyle de karşılaştı.  
Ancak yaralanmaların büyük bir kısmı polisin zaman zaman hedef gösterdiği düşüncesini doğuran şiddet kullanımı yüzünden gerçekleşti. Biber gaz tüfeği ile kafatası ya da kol ve bacağından yaralanan gazeteciler dışında plastik mermi ile vurulan, kör olma tehlikesi geçiren meslektaşlarımız da var.

Gezi Parkı Eylemlerinin 16. gününde böyle yazmıştım gaz, cop ve plastik mermi ile  yaralanan gözaltına alınan   gazetecilerin listesini verirken. Eylemler yoğun polis müdahalesi ile ve -literal olarak- orantısız güç kullanılarak sonlandırıldı denilebilir. TGC'nin çalışması ise herhalde devam ediyor. 

Şimdilik Gezi Parkı eylemleri çerçevesinde yaralanan, dövülen, gazdan etkilenen, plastik mermi ile vurulan meslektaşlarımızın listesi ise şöyle: 


26 Haziran 2013 Çarşamba

Akşam gazetesi Post-Taraf olur mu?

Akşam gazetesi TMSF'nin, Mehmet Emin Karamehmet'in ödemediği borçlarına mahsuben Çukurova grubuna  el konulması  sonrasında en ciddi dönüşümü yaşıyor. 

TMSF, gazeteyi 2005 yılından beri yöneten İsmail Küçükkaya'nın yerine yeni bir isim atanması kararını verdi.

İsim henüz netleşmedi ama çok büyük bir ihtimalle AK Parti eski milletvekili Mehmet Ocaktan. Ocaktan medya dünyasının yakından bildiği bir isim. Medya siteleri Ocaktan'ın künyesini şöyle yazıyor:

25 Haziran 2013 Salı

RTÜK üyeleri ne kadar maaş alıyor? Kurum üyelerine ne kadar kira ödüyor?

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, RTÜK üyeleri için kiralanan konutların, kira bedellerini açıkladı. 7 bin 320 liralık net maaşları asgari ücretin 10 katına yakın olan RTÜK üyelerinin ev kiraları da karşılanıyor. En yüksek kira bedeli, aylık 2 bin 560 lira ile BDP'li üye için ödeniyor.


Buna göre, en yüksek kira bedeli aylık 2 bin 560 lira ile, BDP kontenjanından seçilen üye, Ahmet Yıldırım için ödeniyor.


RTÜK ÜYELERİ AYLIK NET 7 BİN 320 LİRA ALIYOR

T24'te yer alan habere göre Arınç, CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun bu konudaki soru önergesini cevaplandırdı ve RTÜK üyelerinin aylık net 7 bin 320 lira ücret aldıklarını belirtti. Arınç, RTÜK üyelerinin, lojman olarak kiraladıkları evlerin bedellerinin de karşılandığını bildirdi.

BAŞKAN VE BAŞKAN VEKİLİ'NE LOJMAN
Buna göre, mülkiyeti RTÜK'e ait olan Ankara'daki iki lojmanda Başkan Davut Dursunve Başkanvekili Taha Yücel kalıyor.

KİRA YARDIMI 2 BİN 420 LİRADAN BAŞLIYOR
Üyelerin kiraladıkları konutlara ise, Esat Çıplak ve Süleyman Demirkan için 2 bin 500'er lira, Vahap Darendeli için 2 bin 100 lira, Hamit Ersoy için 2 bin 485 lira, Tahsin Fendoğlu için 2 bin 420 lira ve Ahmet Yıldırım için de, aylık 2 bin 560 lira aylık bedel ödeniyor.

24 Haziran 2013 Pazartesi

Anadolu Ajansı Genel Müdürüne Satıldı!

Cumhuriyet'in Ankara Bürosunun emektar ismi Işık Kansu, bugün gazetesindeki köşesinde Anadolu Ajansı ile ilgili ilginç bir süreci okurlarıyla paylaştı.

Bilindiği gibi Anadolu Ajansı hükümetten bağımsız olarak yapılandırılmış ve bir anonim ortaklık olarak kurulmuştu.  Ajansın, yüzde 47.75 hissesi Hazine'ye, diğer kısmı da ajansı kuran Atatürk'ün arkadaşlarının vârislerine aitti.

Yakın bir zamanda pek çok atılım yapan, Kürtçe, Arapça gibi servisleri hizmete koyan, bir şirket mantığı ile sok fotoğraf satışına başlayan, savaş gazeteciliği eğitimleri veren, görüntülü servisini güçlendiren ancak tüm bunlar olurken, daha önceki kadrolarını da tasfiye eden Anadolu Ajansı'nda sermaye artırımına gidildi.

21 Haziran 2013 Cuma

Medya üçe bölündü: Çoğunluk, ikinci çoğunluk ve azınlık...

Hıdır Geviş köşesinde diyor ki:

Erdoğan Türkiye’deki medya sektörünün sahibi değil belki ama kontrol eden kişi. Gezi’yle birlikte bu etkiyi açıkça gördük. Medya üçe bölündü, her biri hükümetin propaganda kalaşnikofuna dönen çoğunluk, habercilik hissini kaybetmiş ikinci çoğunluk, ve gerçekleri göstermekten sakınmayan azınlık medya...

Başlayalım mı saymaya: Star gazetesi AK Parti’nin Pravdası gibi... AK Parti’yi az ya da çok destekleyen bütün isimlerin yazar kadrosuna alındığı bir gazete... Grubun kanalı 24 ise sözkonusu Pravda’nın televizyon versiyonu. Oranın başında atanmış bir anchor-vali var. Sabah grubu- atv- a haber, “günaydın efenim, hizmetinizdeyiz” der gibi güne başlıyor. Kanal 7 yine öyle, CİNE5 öyle... Yeni Şafak çok iyi yazar ve gazetecilere sahip olmakla birlikte masabaşı delilsiz haberleriyle iktidar politikalarının en kuru savunucularından biri olmuş durumda. TRT’nin bütün kanalları ile Anadolu Ajansı’na ise zaten diyecek laf bulamıyorum... Show TV ve Habertürk gubu üzerindeki iktidar etkisini biliyoruz. Show’a bir anchor-vali atadılar. Bereket bu diğeri gibi değil, haysiyetli ve beyefendi... Bunun dışında Doğan ve Milliyet grubu içine aralara sıkıştırılan Akif Beki gibi kaymakam düzeyinde hükümeti temsil eden denge figürler var... Daha saymadığım varsa da siz ekleyin, ben yoruldum...

Medyanın iktidar tarafından bu kadar domine edilmesi uzun vadede medyaya ciddi zararlar verecektir. Bir kere halk daha şimdiden onlardan umudunu kesmiş durumda... Bu durum belki iyi bir gelişmeye vesile olacak ve dijital medya, dijitali habercilikte atılım yapacak... Bu konuda küçük şirketler ortaya çıkacak ve büyüyecek.

Gezi olayları sırasında her biri birer gazeteciye dönen yurttaşları gördünüz. İletişim konusunda büyük medya kurumlarına ihtiyaç bile duyulmadı... Twitter üzerinden bilenler bilmeyenlere, şahit olanlar olmayanlara her şeyi iletti... Telefonuyla resim çeken, video çeken, iki satır bilgi yazıp kitlelerle paylaşan sıradan insanlar gazetecilik yaptı... Kimbilir, yeni medya da belki yurttaş gazetecilik üzerine kurulacak. İnşallah da öyle olur...

Yurttaş gazeteciliği ile ilgili tespitler doğru. "Konvansiyonel" medya tespitleri ise geliştirmeye muhtaç... Üzerinde düşünüp devam edeceğim...

20 Haziran 2013 Perşembe

Ne değişti de Oğuz Haksever bu kadar değişti?

Bir yanda dönemin Polis Akademisinden İdris Bal'a canlı yayında posta koyan bir Oğuz Haksever var, öbür yanda ise konuğu Fatmagül Berktay'ı susturmak için üzerine yürümeye kalkan bir Oğuz Haksever...

Polis Akademesi Öğretim Görevlisi İdris Bal (ki sonra AK Parti milletvekili olmuştur),  Aralık 2010'da üniversite öğrencilerinin protesto gösterilerini "ülkeyi istikrarsızlığa sürükleme amacıyla" yaptıklarını söyleyerek söze başlayınca ve ardından da  öğrencilerin gösterisini "illegal" olarak niteleyip, gösterinin 'organize' olmasını da eleştirince Oğuz Haksever konuğunu "bozmuş" ve bir protesto gösterisinin 'organize' olması kadar doğal bir şeyin olmadığını söyleyip 'İllegal gösteri ne demek?' diye sormuştu. 

Haksever, 'Protesto gösterisinin illegal olması ne demektir? Cahilliğimi bağışlayın ama hukukta illegal gösteri diye bir şey yok' diyerek Bal'a tepki göstermişti.

O ANLARI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ.

Aynı Oğuz Haksever 11 Haziran 2013 gecesi konuk ettiği İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Fatmagül Berktay'ın, "Birçok kanal doğruyu söylemiyor diye Gezi parkı için CNN İnternatioal seyrediyoruz" şeklindeki sözleri üzerine sesini yükselterek ve "CNN İnternational çok doğru söyler. Amerikan savaşında olduğu gibi değil mi" demişti. Berktay'ın sözünü kesmek için ayağa fırlayıp kameranın önünden geçtiğini bile farketmeyen Haksever, Berktay ile diyalogunda şunları diyordu:

"BİRİLERİ O ATEŞİ BESLİYOR"
 
Fatmagül Berktay: Bizim en iyi öğrencilerimiz evlatlarımız orada. Çok kaygılıyım. Malesef Sayın Valinin "sevgili yurttaşlarımız" açıklamasına inanmıyorum. Ekranlardan bu manzaraalrı gören hiç kimsenin de inanmayacağını düşünüyorum.

Oğuz Haksever: Neden inanmıyorsunuz?

Fatmagül Berktay: Çünkü gördük. Gezi Parkı'nın içine müdahale var.

Oğuz Haksever: Hayır! Ateş var orada. Birileri o ateşi besliyor.

Fatmagül Berktay: Hayır az önce...

Oğuz Haksever: Hayır efendim merdivenlerin kenarı.

Fatmagül Berktay: Parkın içine gaz sıkıldığını...

Oğuz Haksever:Yani biraz daha ortamı sakinleştirici...

... : Ama gerçeği söylemek lazım.

GERÇEĞİ SÖYLEYİN AMA GÖRDÜĞÜNÜZ GERÇEĞİ SÖYLEYİN
Oğuz Haksever:Tamam elbet gerçeği söyleyin. Ama gördüğünüz gerçeği söyleyin.

Fatmagül Berktay:Herkes CNN International seyrediyoruz. Hiçbir kanal doğruyu söylemiyor diye haber veriyor. Malesef biz tecrübelerimizle çok doğru olduğunu biliyoruz.

Oğuz Haksever:CNN International çok doğruyu söyler zaten. Amerikan savaşında filan. Operasyonlar yapılırken...

Fatmagül Berktay:Valla herkes kendine demokrat ama, bu güne ilişkin olarak doğru söyleme ihtimali çok fazla. Dolayısıyla ben sevgili yavrularım söyleminin inanılacak bir şey değil. CNN International'i boş verin, bu gördüğümüz manzalaral demokrasilerde göreceğimiz manzaralar değil.

Oğuz Haksever:Bunu da demiyebilirdi vali.

Fatmagül Berktay:Bu ancak totoliter demokrasi dediğimiz oksimoronda ya da mutlak saltanat rejimlerinde görülebilecek bir görüntü.

Oğuz Haksever:Sayın Berktay, ...

Mustafa Akyol: Ben böyle düşünmüyorum...

"BEN SİZE BIRAKIYORUM SÖZÜ"
 
Oğuz Haksever:(Mustafa Akyol'a) Ben size bırakıyorum sözü, çünkü bu ortalığı yakanlara da bir şeyler söylemek gerekiyor. Mustafa Bey'e geleceğim...

Fatmagül Berktay:Bir dakika ama ben daha sözümü bitirmedim. Hükümet bunu başından beri yurttaş eylemlerini doğru yönetemedi.




Peki aradan üç yıl geçmeden neredeyse benzer olaylarda bu kadar farklı tavır sergileme nedeni nedir Oğuz Haksever'in?

Kişisel olarak düşüncemi söyleyeyim. Haksever'i eskiden de sevmezdim. Haber spikeri olarak tecrübeleri olan bir isim ancak, "tecrübeli" demek çalıştığı seneler ile değil, ekranı yönetme başarısıyla ilgili bir şey olmalı. "O Anlar" için şiirsel cümleler kurmak tecrübeli olmak için yeterli değil... Hele bir de Mehmet Barlas ile müzik programları yapma çabası, geçmişe anlamsız övgüler ve kötü müzisyenleri usta isimler gibi anlatmaya çalışması beni kişisel olarak iyice uzaklaştırıyor kendisinden.

Lakin bu kişisel yorumlar az önce sorduğum soruya yanıt olmuyor. Ne oldu da değişti Oğuz Haksever bu kadar? Herhalde tek bir yanıt var... Doğuş Grubu bu geçen sürede biraz daha eklemlendi hükümete... Tabi kraldan çok kralcılar da biraz daha belli etmeye başladı kendini...

18 Haziran 2013 Salı

Yaşar Nuri Öztürk konuştu Show TV programı bitirdi

Show TV TMSF'nin elkoyması ve Ciner Grubuna satılmasının ardından kanalın demirbaşı haline gelmiş bazı yapımlar hızlı bir şekilde final yapmaya başladılar.

Yaz sezonuna resmen girilmedi ama geçtiğimiz cuma günü Saba Tümer'in programı son bölümünü yayınladı. Saba Tümer ile birlikte cuma günleri ekrana çıkan Yaşar Nuri Öztürk, program başladıktan 15 dakika kadar sonra hükümeti, AK Partiyi ve Başbakan Erdoğan'ı isim vermeden sert bir şekilde eleştirip bir de üstüne konuyu  Gezi Parkı'nda başlayan eylemlere bağlayıp "direnişin üzerine panzerleri salıyorsun Nereye kadar götüreceksin bunu, bağırıp çağırıyorsun, gözlerini faltaşı gibi açıp…" diyince olanlar oldu.

Takvim'in asparagas'ını yapan muhabir gerçekte ne düşünüyor

Sabah grubunun kardeş gazetesi Takvim'in Haber Müdürü Mevlüt Yüksel'in imzasını taşıyan ve bugün gazetesinin manşetindeki akla hayale gelmeyen asparagas haberin ayrıntıları herkesi şaşırtıyor.
Mevlüt Yüksel'in  CNN International'ın ünlü ismi Christiana Amanpour'la yaptığı hayali röportaj sosyal medyanın da gündeminde.  


17 Haziran 2013 Pazartesi

NTV BBC Dünya Bültenini sansürledi!

"Taksim Gezi olayları, Türkiye'de hükümete 11 yıllık iktidarının en zor günlerini yaşattı.

Protesto gösterileri Gezi Parkı'nın korunması için başlamıştı. Ancak kısa sürede çok daha geniş bir çerçeveye yayıldı. Anaakım medyanın -özellikle protestoların ilk günlerinde- olaylara yeterince yer vermemesi de protestocuların tepkisini çekti. Peki bu olaylar ve medyaya yönelik tepki, Türkiye'de basın özgürlüğü için bir milat olabilir mi?"
Selin Girit ve Göktay Koraltan'ın haberi bu soruyu soruyor ve sansür ile otosansür sistematikleştirilmiş, içselleştirilmiş deniyordu haberde.

Ergun Babahan otoparkçı oldu...

[Oda TV'nin haberi... Alıntılamakta fayda var...]

Bir dönemin genel yayın yönetmeniydi.

Sonra koltuğundan oldu; olmamak için bugün Star gazetesindeki köşesinden küfür ettiği Doğan Grubu'nun kapısından hiç ayrılmadı.

Sonra iktidara yakınlaştı; yandaş oldu.

Yandaşlık günümüzde hayli ekonomik getirisi olan bir siyasal terminolojinin adıydı.
Kimi tv'lerde program yaptı kimi gazetemlerde yazarlık yaptı.

Bugüne kadar yandaşlığın medya dışında gazetecilere gelir kapısı yarattığını duymamıştık.
meğer o da oluyormuş...

Ergun Babahan otoparkçı olmuş.

Ergun Babahan lokantacı olmuş.

Bilgi Üniversitesi'nin otoparkını Ergun Babahan işletiyor.

Bilgi Üniversitesi'nin lokantasını Ergun Babahan'ın sahibi olduğu şirket çalıştırıyor.

Bir eski genel yayın yönetmeninin düştüğü duruma bakınız; bir yanda makale yazıyor diğer yanda otoparkçılık yapıyor.

Fazla yoruma gerek var mı?

Bir dönem bir reklam vardı; "sağolasın izocam" diye bağırıyordu apartman kapıcısı.
Ergun Babahan "sağolasın" diye kime şükranlarını sunuyordur acaba şimdi? "Sağolasın yandaşlık" olabilir mi?

İşte Ergun Babahan'ın Bilgi Üniversitesi işletmelerinin belgesi:






http://www.odatv.com/n.php?n=ergun-babahan-otoparkci-oldu

16 Haziran 2013 Pazar

Halk TV: 'Gerilla tipi' televizyon mu?

CHP'nin kanalı olarak bilinen Halk TV medya kulislerinde çok konuşulan ancak -kelimenin tam anlamıyla izlenmeyen- bir kanaldı. 2005 yılında kurulan kanal parti ile ilişkisi kadar partinin kanalı satma çabası ve alıcıların kimliği ile de konuşulan bir televizyon olmuştu. 31 Mayıs gününde başlayan Taksim Gezi Parkı olayları kanalın yıldızını parlattı. Reytingini yüzde 1500 arttıran kanal Türkiye'nin en çok konuştuğu yayın haline geldi.

Şimdi geçmişe uzanıp Halk TV'nin başına gelenleri şöyle bir irdeleyelim, sonra da yayın yönetmeninin verdiği röportajlarla son günlerine bir bakalım...

12 Haziran 2013 Çarşamba

Bir bilanço denemesi: Gezi Parkı Eylemlerinde yaralanan gazeteciler

Gezi Parkı'nda başlayan ve dalga dalga tüm Türkiye'ye yayılan eylemleri medyanın başlangıçta görmezden gelmesi, yayınlamaması tepkilerin zaman medyaya yönelmesine de neden oldu.  Televizyon kanalları önünde yapılan protestolar ve camları kırılan, ters çevrilip yakılmaya kalkılan canlı yayın araçları bir yana kimi zaman gazeteciler göstericilerin şiddetli tepkisiyle de karşılaştı.

Ancak yaralanmaların büyük bir kısmı polisin zaman zaman hedef gösterdiği düşüncesini doğuran şiddet kullanımı yüzünden gerçekleşti. Biber gaz tüfeği ile kafatası ya da kol ve bacağından yaralanan gazeteciler dışında plastik mermi ile vurulan, kör olma tehlikesi geçiren meslektaşlarımız da var.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bir liste ile bilanço çıkarmaya çalıştı ve bugün 16. gününe giren Gezi Parkı Eylemlerinin gazetecilere maliyeti...

YARALANAN GAZETECİLERİN LİSTESİ

- Gazeteci Ahmet Şık, BirGün gazetesi muhabiri Olgu Kundakçı, Reuters muhabiri Osman Örsal, Sol gazetesi muhabiri Onur Emre, Sözcü muhabiri Yavuz Alatan, ETHA muhabirleri Mehmet Canbek ve Serdal Işık, polisin attığı gaz bombasıyla yaralandılar.

- ATV muhabiri Mesut Çiftçi ile ATV kameramanı İsmail Velioğlu, Taksim'de polisin attığı plastik mermilerle yaralandılar.

- Hürriyet Daily News muhabiri Emrah Gürel, polis saldırısı sonucu ayağından yaralandı.

- Star Haber Muhabiri Osman Terkan'ın parmağı kırıldı

- Star Haber Müdürü Murat Uslu karnına isabet eden gaz kapsülü nedeniyle yaralandı.

- Evrensel gazetesi ve Hayat TV muhabiri İsmail Afacan, TOMA aracından sıkılan tazyikli suyun gözüne gelmesiyle kör olma tehlikesi geçirdi.

- Milliyet muhabiri Hüseyin Özdemir gazın etkisiyle baygınlık geçirdi.

- Taraf muhabiri Tuğba Tekerek'in kolunu kıvıran polis, Tekerek'e küfretti.

- İMC televizyonu kameramanı Özgür Söylemez ve İMC televizyonu Ankara muhabiri Eren Güvendik, ayağından yaralandı.

- Ulusal Kanal kameramanı Bülent Ünal'ın kulağı yırtıldı.

- Milliyet Gazetesi foto muhabiri Ercan Arslan gaz fişeğiyle ayağından yaralandı. Arslan'ın ayağına dikiş atıldı.

- Göstericilerin attığı taşın kafasına gelmesi sonucu hafif şekilde yaralanan Zaman Gazetesi foto muhabiri Celil Kırnapcı'ya 2 dikiş atıldı.

- Zaman Gazetesi İstihbarat Şefi İbrahim Doğan'ın koluna gaz bombası fişeği isabet etti. Kolu kırılan Doğan, Taksim İlk Yardım Hastanesi'nde tedavi altına alındı.

GÖZALTINA ALINANLAR

- Kanal D Ankara temsilcisi Erhan Karadağ gözaltına alındı

- Sol gazetesi Ankara muhabiri Fatoş Kalaçay darp edilerek gözaltına alındı.

- Ulusal Kanal kameramanı Serkan Bayraktar ile Ulusal Kanal Ankara Temsilcisi Mustafa Kaya olay yerinden canlı yayın yaparken gözaltına alındılar.

10 Haziran 2013 Pazartesi

"Sınırsız Muhbir" dünyayı gözlüyor...

The Guardian, Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın tüm dünyadaki elektronik istihbarat toplama faaliyetini ortaya koyan haritaları yayınladı; Türkiye’deki casusluk faaliyeti orta düzeyde...


Britanya’nın The Guardian gazetesi, son günlerde ABD’yi sarsan özel haberlerini cumartesi akşamı internetten yayına koyduğu, yine belgeli ve bu kez bütün dünyayı ilgilendiren bir istihbarat faaliyeti haberiyle sürdürdü.

Habere göre, Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA), dünyanın her yerindeki elektronik istihbarat toplama çalışmasını kaydetmek ve analiz etmek için çok etkin bir araç kullanıyor. Bu araç, “Boundless Informant” (Sınırsız Muhbir) adı verilen bir elektronik veri tarama sistemi.

The Guardian’ın elde ettiği “Çok Gizli” NSA belgelerine göre, çeşitli ülkelerdeki bilgisayar ve telefon haberleşmesinin izlenmesi yoluyla elde edilen veriler bu sistemde arşivleniyor.
“Sınırsız Muhbir” sistemi, dünyanın bütün ülkelerini, toplanan elektronik istihbarat verilerinin miktarına göre farklı renklere boyayan bir harita bile sunuyor. The Guardian’ın haberinde, bu haritanın örnekleri de yer aldı.



Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) global istihbarat haritalarında, en az elektronik istihbarat toplanan ülkeler koyu yeşil, daha fazla izleme yapılanlar sırasıyla açık yeşil, uçuk yeşil, sarı, turuncu ve kırmızı olarak sıralanıyor. İran, Pakistan ve Ürdün kırmızı, Türkiye sarı rengiyle dikkat çekiyor. Grönland, İskandinavya ve Batı Afrika en az izlenenler arasında…
Britanya gazetesinin haberi, NSA’in daha önce Amerikan Kongresi’ne verdiği teminatların geçersiz olduğunu ortaya koyması bakımından da önem taşıyor. NSA’in milyonlarca Amerikan vatandaşını gizli bir mahkeme kararıyla izlediği ortaya çıktığında, kurumun yetkilileri bu izleme verilerini geriye doğru taramalarının mümkün olmadığını öne sürmüşlerdi.

Elektronik-postalar ve anlık mesajlaşma hedefte


Varlığı dünyaya ilk kez The Guardian tarafından bu haberle duyurulan “Sınırsız Muhbir” sistemi, Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi’nin birçok ülkede yaptığı istihbarat faaliyetinin içeriğinden ziyade, niceliğini gözler önüne seren bir özelliğe sahip.

Başka deyişle, bu sistemde Amerikan takibine takılan elektronik posta mesajlarının ya da anlık mesajlaşmaların (instant messaging) metinlerini değil, ama ülkelere göre miktarlarını ve hangi kategoriler altında sınıflandırıldıklarını görmek mümkün.

The Guardian’ın elde ettiği ve yayına koyduğu belgelere göre, “Sınırsız Muhbir” sistemi, NSA’in, Mart 2013’ü kapsayan 30 günlük süre zarfında, Amerikan bilgisayar networklerinin takibinden yaklaşık üç milyar adet istihbarat topladığını yansıtıyor. Dünyada takip edilen bütün bilgisayar networklerinden aynı süre zarfında toplanan istihbarat adedi ise 97 milyarı buluyor.

'Ülkeyi sor, harita sana söylesin'


Belgelerden birinde, söz konusu sistemin NSA yetkililerinin “X ülkesinde nasıl bir kapsama alanımız var” türünden sorularına “neredeyse gerçek zamanlı ve SIGINT, yani sinyalize istihbarat altyapısına dayanan” yanıtlar vermek amacıyla geliştirildiği yazılı.

Söz konusu programla ilgili bir başka NSA belgesinde, “Bu araç, kullanıcıların harita üzerinde bir ülkeyi seçmesine ve o ülkede toplanan istihbaratın meta-veri hacmini ve belirli ayrıntılarını görmesine imkan verir” ifadesi yer alıyor.

Aynı belgede, “Kullanım Örnekleri” başlığı altında, bu araçla, “belirli bir ülkede ne kadar ve ne türde kayıt yapıldığını görmenin mümkün olduğu” belirtilmiş.

'Global Sıcaklık Haritası'nın ılıman yerindeyiz


“Sınırsız Muhbir” verileriyle ilgili olarak yine The Guardian’ın yayına koyduğu bir ekran görüntüsünde, NSA’ye ait “Global Sıcaklık Haritası” yer alıyor. Bu harita, Mart 2013’te NSA’in bütün dünyadaki bilgisayar networklerinin takibinden 97 milyar parça istihbarat elde edildiğini ortaya koyuyor.

İran, bu haritaya göre, ilgili dönemde en çok istihbaratın toplandığı ülke. Bu ülkeden NSA’in takibine takılan istihbarat adedi otuz gün zarfında 14 milyara ulaşmış.

İran’ı 13.5 milyar adet istihbaratla Pakistan ve 12.7 milyar istihbaratla, ABD’nin en yakın Arap müttefiklerinden olan Ürdün izliyor. Her üç ülke de haritada kırmızı renkle, “istihbarat faaliyetinin en sıcak olduğu ülkeler” olarak işaretlenmiş.

Dördüncü sırada, turuncu renkli Mısır (7.6 milyar istihbarat belgesi), beşinci sırada yine turuncu rengiyle Hindistan (6.3 milyar istihbarat belgesi) var.

“Global Sıcaklık Haritası, ”en az istihbarat elde edilen ülkeleri koyu yeşil gösterirken, sırasıyla açık yeşil, uçuk yeşil, sarı, turuncu ve kırmızı kategorileri daha fazla istihbarat toplanan ülkelere doğru renk değişimini yansıtıyor.

Türkiye “sarı” rengiyle, bu haritaya göre ABD’nin orta düzeyde elektronik istihbarat topladığı bir ülke gibi görünüyor.

The Guardian, NSA’in dünya çapında izlediği bilgisayar ağlarının fiziksel konumlarını tahmin etmesinin de zor olmadığını, zira elde ettiği belgelere göre, NSA’in takibe aldığı bilgisayarların IP adreslerine ulaştığını da yazdı.

(T24 Çeviri)

‘Gülen cemaati medyasının tavrı duruma göre değişiyor'

Görüşlerini önce Star, ardından Ahmet Altan döneminde Taraf’ta paylaşan; Altan’ın istifasının ardından Genel Yayın Yönetmenliği görevine getirilen Oral Çalışlar’ın Taraf’tan "editoryal bağımsızlığa müdahale" gerekçesiyle ayrılması üzerine gazetedeki köşesini kapatan Hidayet Şefkatli Tuksal, Mayıs ayının başından beri medyadan uzak. 

T24'ten Hazal Özvarış, muhafazakâr kesimi yakından tanıyan ve Türkiye’nin vicdan mahallerinden biri olan Hidayet Şefkatli Tuksal’in kapısını çaldı ve çarpıcı bir röportaj yaptı. Tamamını değil ama Gülen Cemaati ile ilişkili bölümünü buraya almak gerektiğini düşünüyorum... 

İşte Tuksal'ın Cemaat ve medyası ile ilgili olarak anlattıkları:

‘Gülen cemaati medyasının tavrı duruma göre değişiyor’ 

- Yaşananları yansıtmaması nedeniyle medya eylemciler tarafından eleştirildi. Muhafazakâr medya kategorisine konulan Zaman gazetesi ise süreçte farklı bir pozisyon aldı ve AKP’nin tavrına muhalif yayınlar yaptı. Sizce Gülen cemaati medyası süreçte Erdoğan’ın tutumuna karşı “dengeleyici” bir rol mü oynadı? 
Onları da anlamakta zorlanıyorum. Bu olayda bu tavrı koymuş olabilirler ama Kürtlerle barış meselesinde daha sertlik yanlısı durumdalar ve hükümetin PKK ile anlaşmasını hazmedebilmiş değiller mesela. Her zaman bu ilke üzerinden davransalar, dengeleyici unsur diyebilirdim, ama duruma göre değişiyor. Buna rağmen, yine de hükümeti eleştirilmesi gereken noktada eleştiriyorlarsa bunu artı olarak görmek lazım.

- Sizce cemaat kendi çıkarlarına uygun olduğunda mı demokratik?
Cemaatin genel hareket tarzı bir sorunu daha çok diplomasi yollarıyla çözmek, maceralara girişmemektir. Örneğin, AK Parti’nin dış politikası cemaate göre macera. Onlar, maceracılığın, denenmemiş yöntemlerin denenmesinin akılcı olmadığını söylerler, rasyonalisttirler. Bu yüzden de AK Parti’yi eleştiriyorlar. Ama bazen onlar da politik davranmak yerine ağırlık koyma siyasetini tercih edebiliyorlar.

- Hangi konularda sizce ağırlıklarını koyma yolunu tercih ediyorlar?
Değişiyor. Bazen “Türkiye’nin yararına olacaklar” konusunda kendi perspektiflerini göstermek için, bazen de bizzat kendi varlıklarıyla, çıkarlarıyla alakalı olabiliyor. Dolayısıyla tavırları değişebiliyor.

‘Gülen cemaati her alanda güçlenmeye çalışıyor’

- Sizce Gülen cemaatinin çıkarı ne? Türkiye’de her kesim güçlenmek üzerine siyaset yapıyor bence. Çünkü güçlü olmak aktörleşmeyi sağlıyor ve size alan açıyor, imkânlar sunuyor. Dolayısıyla ben cemaatin de güçlü, kalabalık olmayı önemsediğini düşünüyorum.

- Bu güç sadece dini içerikle mi sınırlı sizce?
Cemaat bu konuda çok rasyonalist çalışan bir grup. Her alanda güçlenmeye çalışıyorlar bence. Aslında bunu sadece Gülen cemaatiyle sınırlı tutmak da yanlış. Türkiye’de her grup güçlenme siyaseti yapıyor. Büyük küçük her grup, sağlık, medya, eğitim alanında kendi kurumlarını oluşturmaya çalışıyorlar.

Geçmiş dönemde illegal yapı olarak algılanan cemaatler şimdi sosyolojik bir tanıma kavuştu ve aralarında bir rekabet var. Bu rekabet ve var olma stratejileri üzerinden bir tür demokratikleşmenin gerçekleştiğini de söyleyebiliriz. Dini çoğulculuk diyebileceğimiz bir yapı görüyorum.

- Gülen cemaati kadınları nerede?
Temsil makamları dışında Gülen cemaati kadınları her yerde aktif olarak çalışıyorlar.

- Neden Gülen cemaatini temsil mevkiinde kadınlar yok? 
Gülen cemaatine mensup erkek denildiğinde verilecek cevap var mı?

‘Hocaefendi’nin ‘başörtüsü teferruat’ sözü travma yaşattı’


- Fethullah Gülen’in 28 Şubat sürecinde sarf ettiği “Başörtüsü teferruattır” sözleri Gülen cemaati kadınlarının gönlünü kırdı mı? 
Kırmadı çünkü bağlılıkları çok kuvvetli. Ama travma yaşadılar. Buna bizzat şahit oldum.

- Kırılmadılarsa, gerekçelendirmeyi nasıl yaptılar?
Bunu cemaatten gelen bir şey olarak görmediler. Türkiye’de yasaklar olmasaydı travma yaşamayacaklardı. Bunu bir yok etme operasyonuna karşı savunma operasyonu olarak karşıladılar, fedakârlık olarak gördüler. Ama bu fedakârlık, hayatta kolay karşılığı olan bir şey değil. Cemaatten bir arkadaşım başını açtıktan sonra saçları ağardı. Diğerleri sınıfla mescit arasında bir yaşama sıkıştı, mecbur olmadıkça açık alana çıkmadılar. Ama zaman içinde birçok şeye alışılıyor.

- Başörtülerini 28 Şubat döneminde bırakan cemaat mensubu kadınlar daha sonra yeniden örtündü mü? Travma bugün atlatıldı mı? 
Açık kalan da oldu, kapatan da. Travmayı atlattıklarını düşünüyorum. Ayrıca sadece cemaatten kadınlar da değil, pek çok kadın o dönem başını açtı ve birçok arkadaşımın göğsünde o dönemde kist çıktı.

- Gülen’in 28 Şubat döneminde Necmettin Erbakan’a dair dile getirdiği “istifa etmeli” sözlerini bugün sorguladığını GYV Başkanı Mustafa Yeşil aracılığıyla biliyoruz, ancak başörtüsüne ilişkin tavrına dair ne düşündüğü meçhul. Sizce kadınlar kendilerini başlarını açmak zorunda hissederken Gülen, “teferruat” açıklamasını yapmak zorunda mıydı?
Güç siyaseti böyle bir şey. Hocaefendi’nin 28 Şubat sürecinde televizyona çıkıp Erbakan aleyhine konuşması, askerlere karşı çok saygılı dil kullanması, Çevik Bir’e mektuplar aslında Gülen cemaatinin siyasi iş yapma yöntemleri hakkında fikir veriyor. Ama bahsettiğiniz sorgulamayı, sadece “İstifa et demekle hata ettik” diye algılamıyorum. Askere karşı bu kadar teslimiyetçi bir dil kullanılmasını sorunsallaştırmış olabilecekleri anlamına da geliyor bu…

‘Cemaatin güç siyaseti ‘doğru ve ilkeli davranma’yı yaralıyor’


- Bu güç siyaseti Gülen cemaatinin neleri feda etmesine sebep oldu sizce?
Totalde bunlar niçin yapılıyor? Cemaat, kurumları, gazetesi zarar görmesin diye yapılıyor. Kriz durumundan yara almadan çıkmak istiyorlar. Baktığınızda en azıdan başını açan öğrenciler okullarını bitirdiler, devletle karşı karşıya gelmeden yetişti o çocuklar. Burada cemaatin varlığı yara almıyor ama “doğru ve ilkeli davranma meselesi” yara alıyor. Onlar cemaatin toplam çıkarını bireysel çıkarların önünde tutan bir anlayışı önceliyor bu durumda.

- Sizce Gülen cemaati ilkeli bir cemaat mi?
Kendilerine göre ilkeleri olan bir cemaat diyebilirim…

- Bugün Gülen cemaat üyesi olmanın bir artısı, kazancı var mı?
Bilmiyorum, ama Anadolu’da “Devlet memurluğu garanti olsun diyorsan cemaatin okuluna git, yurdunda kal. Memur olman kolaylaşır” denildiğini bazı insanlardan duydum. Bu eğer gerçekse üye olmanın bir kazanç olduğu düşünülebilir. Ama cemaatten benim tanıdığım insanlar, maddi anlamda kazançtan çok kayıp olarak görülebilecek hayatlar yaşıyor. Parasını sürekli cemaate harcıyor, iyi okul bitirmişler gönüllü çalışıyor, kimsenin gitmek istemeyeceği bölgelere hizmet için gidiyorlar.

- Cemaatin bugün başörtüsüne bakışı ne?
Cemaatte bildiğim kadarıyla bu konuda bir kriz durumu yok. İsteyen başörtülü, isteyen açık…