28 Nisan 2014 Pazartesi

Hangi liste daha uzun? Ulusalcıların ki mi yoksa öbürü mü?

Daha önce yine bu blogda Ulusalcılık ile ilgili ne düşündüğümü uzun uzun yazmıştım gerçi.
"Benim perspektifim "emek/sınıf" çerçevesinden. Bu açıdan bakınca "Ulusalcılık, temel çelişkiyi sermaye ile emek arasında değil, emperyalizmle milli güçler arasında görmektir." Peki ulusalcılık bir ideoloji ise, bir ideoloji kötü olabilir mi?  Birey olarak ulusalcılar iyi ya da kötü insanlar olabilir, tıpkı sosyalistlerin ya da liberallerin de iyi ya da köyü insanlar olabileceği gibi.
Ama bir ideolojiyi, ahlak perspektifine çekip iyi ya da kötü diyemeyiz.
İnsanlar ideolojilerin peşi sıra, 'iyi' olduğu için değil, sorunlarına doğru çözümler önerdiğini düşündükleri için giderler. Ulusalcılar da benzer bir şekilde kendilerinin haklı, önerdikleri çözümlerin doğru olduğunu düşünüyor."
Böyle bakınca ulusalcılar  ile bireysel bir gerilimim, kavgam yok. Ama onlar sosyalizmi emek/sınıf perspektifinden koparıp, "doğru olan milli bakıştır" filan gibi  sözler edince iş çığrından çıkıyor.

ULUSALCILAR KÜRT, ERMENİ, YAHUDİ DÜŞMANI MI?

Uzun bir alıntı olacak ama 10 Nisan'da Soner Yalçın'ın Sözcü gazetesinde kaleme aldığı yazıya bir atıf yapacağım önce.  "Ulusalcılar Kürt düşmanı mı?" sorusuna yanıt veren Yalçın, Marks, Engels ve Lenin'den aldığı desteklerle şöyle gerekçelendiriyor duruşunu:

Deniyor ki; Ulusalcılar Kürt’e düşman!
Tarihsel gerçekle bağını koparan çevrelerde böylesine büyük kafa karışıklığı yaşanıyor.
En iyisi meseleyi yine tarihsel örnek üzerinden anlatayım. Şöyle…
Burjuva devrimi Avrupa’da her ülkede başaramadı. Örneğin Slavlar!
Slavlar’ın temel sorunu, monarşist feodal egemenlikleri yıkmayıp, kendi varoluş koşullarını gelecekte değil geçmişte aramalarıydı! Yüzyıllardır içinde bulundukları donmuş yapı, onları doğası gereği bu yapının korunması yönünde bir çabaya sevk etti.
Bu nedenle, Hıristiyan Ortodoksluğun merkezi Rus Çar’ın başını çektiği bir Slav bütünlüğü içerisinde yer almak istediler: Panslavizm.
Bu realite ortaya şunu çıkardı:
Ulusal bir pazarın ve onun ifadesi olan kapitalist üretim ilişkilerinin olmadığı veya yaratılamadığı durumda, söz konusu topluluklar/etnisite kendi varlıklarını koruma güdüsüyle gerici bir işleve sahip oluyor.
Slavlar bu sebeple Avrupa devriminin baş düşmanı durumuna geldi. Rusya tarafından hep kullanıldılar.
Marks’tan Lenin’e kadar “sol’un önderleri” ulusal hareketleri, aydınlanma savaşımının bir parçası oldukları ve gericiliğe karşı savaştıkları sürece destekledi.
Marks, bu nedenle Mithat Paşa’yı destekledi.
Lenin, bu nedenle Mustafa Kemal’i destekledi.
Bu nedenle Avrupalı devrimciler; gerici Slavlara karşı çıktı; ilerici Polonya’ya destek verdi.
Mesele sevip-sevmeme romantizmi değil tarihsel gerçekçiliktir.
Lenin ne diyor: “Halkın devrimci çıkarları, gericiliğin hizmetindeki bazı küçük ulusların hareketinden üstündür. Bir ülkedeki bir hareket bir başka ülkenin entrikalarının aleti olabilir ve bu işe kilise, mali çevreler ya da kralcılar katılabilir; biz o zaman, bu hareketi desteklemeyiz.”
Bu tarihsel gerçekleri-kavramları bilmeden Türkiye’de hala ne diyorlar: “Ulusalcılar Kürt’e düşman!”
Hadi canım sizde! O halde, enternasyonalizm’in kurucusu Marks da ırkçı! Sapla saman birbirine karıştırılıyor.

Kastedilen “Çar’ın” gölgesinde kalarak varlığını sürdürmeyi düşünen “Slavlar” ise haklısınız; hiçbir ulusalcı, feodalizmle barışık, emperyalizm gölgesindeki “Slav Hareketini” desteklemez!
Etnisiteye bakmadan; özgür, eşit, kardeş ve tam bağımsız Türkiye’yi kurmak isteyenlerle, devrimci ulusalcıların yolu bir’dir.
Ayakları Anadolu toprağına basan, bir orta sınıf isyanı olan, Gezi ruhu işte tam da budur.
Laf oyunlarına, alıntı kurnazlıklarına girmeyeceğim hiç. Bu alıntı Soner Yalçın'ın tavrını, duruşunu ortaya koymak içindi aslında.

Şimdi gelelim asıl meselemize: 1915'de katledilen Ermeni gazeteciler...

BU TOPRAKLARDA 1915 YILINDA ERMENİLER ÖLDÜRÜLDÜ

2010 yılında TGC tarafından övgüye değer bulunan (ancak düzenlenen yarışmadan sonra kimsenin dikkate almadığı) "Kanla Sansür" isimli çalışmamda şöyle diyordum:

Gazeteci cinayetleri ile ilgili olarak bu güne kadar hiçbir akademik ve mesleki platformda ele alınmamış olan bir durum da 1915 yılında Osmanlı Devleti’nin aldığı tehcir kararı ve bu karardan etkilenen Ermeni kökenli Osmanlı gazetecilerdir.
Bu çalışma kapsamında yaptığımız tarama ile 24 Nisan 1915’de İstanbul’da gerçekleşen ve 250’ye yakın Ermeni aydınının tutuklanıp sürüldüğü; ardından da Teşkilat-ı Mahsusa’nın örgütlediği çeteler tarafından öldürüldüğü süreçte gazeteci sıfatı taşıyan 22 Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşının yaşamını yitirdiğini gördük.

Ancak bunlardan sadece 7 tanesi hakkında kesin ve net Türkçe bilgiye ulaşabildiğimiz de bir gerçek. Öldürülen gazeteciler hakkında bir çalışmanın, öldürülen Ermeni kökenli gazetecilerin isimlerinin anılmaksızın eksik kalacağının altını bir kez daha çizmekte fayda var.

1915 yılında sadece İstanbul’da tutuklanan, sürülen ve sonra da öldürülen bu gazeteciler dışında Ermenilerin Suriye’ye zorunlu göçleri sırasında Anadolu’da mesleğini yapan nice isimsiz gazetecinin de bu süreçten etkilendiği ve yaşamını kaybetmiş olabileceği de unutulmamalıdır.

Tehcir ve sonrasında yaşananlar giderek daha fazla tartışılıyor olmasına rağmen Türkçede henüz sistematik bir çalışmanın olmaması bu konuda daha fazla söz söylememizin önünde engel teşkil ediyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, bu cümleler yüzünden çalışmayı değerlendirirken "yarım kalmış olmasını" gerekçe göstererek "mansiyon" vermeyi uygun gördü. Ben çalışmamda 1915'te öldürülen 7 Osmanlı vatandaşı Ermeni gazeteci hakkında net bilgi verebilirken 15 isim hakkında bilgi bulamadığımı yazıyordum.

Ancak bilgi bulabilenler de vardı. Türkiye'de yayıncılık sektörünün onurlu bir temsilcisi olan Ragıp Zarakolu, 32 Ermeni gazeteci ve yazarın 1915'de tutuklanıp sürüldüğünü ve bu süreçte öldürüldüğünü ortaya koyuyordu.

Bu arada Çağdaş Gazeteciler Derneği, adına ve siyasi tavrına uygun bir tutumla, 1915 soykırımı sırasında öldürülen 9 Ermeni gazeteci ve yazarın ismini "Türkiye'de Öldürülen Gazeteciler" listesine ekledi. Ancak benzer bir liste hazırlayan ve benim yukarıda sözünü ettiğim çalışmamı "övgüye değer"
bulan TGC böyle bir girişimde bulunmaktan ısrarla kaçındı.

Bu arada 19 Nisan 2011 günü, 1915 soykırımında öldürülülen  Ermeni gazetecilerin isimlerinin, meslek örgütlerince, ''öldürülen gazeteciler listesi''ne alınmasını isteği ile Beyoğlu'ndaki Cezayir Lokantası'nda bir araya gelen, Agos Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş, gazeteciler Bülent Tellan, Ali Bayramoğlu ve yazar Ragıp Zarakolu bir basın toplantısı düzenledi ve konu yeniden gündeme geldi.

TAZİYE GELİNCE SONER YALÇIN NELER YAZDI

Başbakan Erdoğan'ın gündemi yönetebilmek ve istediği gibi yönlendirmek için 1915 yılında ölen Ermenilerin torunlarına taziye mesajı gönderene kadar yeniden gündeme gelemeyen bu konu, geçtiğimiz pazar günü Sözcü gazetesindeki köşesinde Soner Yalçın tarafından farklı bir perspektiften yazılınca, benim de bu yazının başına oturmam şart oldu.

Şart oldu çünkü Soner Yalçın,  "Öyle bir anlatıyorlar ki sanki İstanbul’daki tüm Ermeni gazeteci-yazarlar idam edildi!" derken, tıpkı daha önce defalarca yaptığı gibi gerçekleri çarpıtmayı tercih ediyordu.

Evet 1915 yılı 24 Nisan'ında İstanbul'da Ermeni halkının önemli isimleri tutuklandığı ve peyderpey sürgüne gönderildiğinde herkes öldürülmemişti. Elbette sürgünde yaşamayı başarabilenler, sürgünden dönebilenler olmuştu.  Elbette ilerleyen dönemde Almanya'da Nazi'lerin yaptığı, Rwanda'da, Sudan'da yaşananlar gibi herkesin düzenli ve sistematik bir şekilde öldürüldüğünü söylemek haksızlık olur. Ancak yaşananları, "ama bunlar öldürülmemiş demek ki soykırım olmadı" şeklinde çocukça bir mantık ile açıklamak da hem adil değil hem de haksızlık.

Gelin bir bakalım neler yazmış Soner Yalçın?

1915′TEKİ GAZETECİLER-YAZARLAR

Öyle bir anlatıyorlar ki sanki İstanbul’daki tüm Ermeni gazeteci-yazarlar idam edildi!
Oysa…

Arşag Alboyacıyan, Osmanlı’nın önemli tarihçilerinden biriydi. Tehcir dönemi de dahil 1908-1918 yılları arasında Püzant Keçyan tarafından çıkarılan “Püzantion” adlı Ermeni gazetenin yazarlarındandı.
Toros Azadyan, Ermeni tarihçiydi. 1915’te öğretmendi. “Arevelk” (Şark) ve “Zartonk” (Uyanış) dergilerinde yazılar yayınladı. Kitaplar çıkardı.
Arşag Babikyan, 1915’te “Le Soir” (Akşam) ve “Hilal” adlı gazetelerde makaleler yazdı.
Hırand Asadur, tanınmış bir Ermeni tarihçiydi. 1915’te Bahriye Haciz Temyiz Komisyonu üyesiydi.
Yetvart Alyanakyan, antikacıydı ama aynı zamanda gazeteciydi. Ermeni dergi ve gazetelerine tarihe ilişkin yazılar kaleme alırdı.
Zabel Hancıyan, “Sibil” mahlasıyla tanınan Ermeni yazardı. Ermenice hikayeler-şiirler yazdı; Fransızca’dan çeviriler yaptı.
Harutyun Mırmıryan, tarihçiydi. Kitapları vardı. Ermeni dergi ve gazetelerinde makaleler yazdı.
Hovhannes Apikyan, asıl mesleği matbaacılıktı. Bahriye Nezareti Matbaası’nda müdürlük yaptı. Ermeni basını hakkında yazılar kaleme aldı.
Rapayel Aptullah, Fransa’da ziraat üzerine okurken 1915’te İstanbul’a dönerek Fransız mekteplerinde öğretmenlik yaptı. Ermeni yetimhanelerinde müdürlük yaptı. Kitaplar yazdı.
Hovhannes Aznavor, matbaacıydı. Ermeniceye çevirdiği Nasrettin Hoca hikayelerini matbaasında bastırdı. “Khelok Tavit” (Uslu Tavit) adlı mizah gazetesi çıkardı.
Mıgırdiç Acemyan, Ermeni şairiydi. İstanbul’da Posta Telgraf Nezareti’nde çalışmaya devam etti.
Süzan Adil, İstanbullu ressamdı.
Bedros Adruni, İstanbullu, Ermenice çıkarılan “Gırtaran” (Mektep) dergisinin yayın müdürüydü. Aynı isimli bir başka Bedros Adruni ise “soykırım” yapıldı denen dönemde ülkenin Ermeni okullarında öğretmenlik-müdürlük yaptı.
Hovhannes Aleksanyan, 1868 Adapazarı doğumluydu. Üsküdar Amerikan Koleji’nin unutulmaz öğretmenlerinden biriydi.
İstepan Akayan, İstanbullu minyatürist idi.
Liste uzun…
Hiçbiri tehcire gönderilmedi…
Hiçbiri idam edilmedi…
Soner Yalçın yazısını "Liste uzun… Hiçbiri tehcire gönderilmedi… Hiçbiri idam edilmedi…" diyerek bitiriyor.

Gerçekten de öyle mi peki... Soner Yalçın öyle diyor... Gelin ben de size öldürülen Ermeni gazetecilerin isimlerini ve kim olduklarını yazayım:

SOYKIRIM KURBANI ERMENİ GAZETECİ, YAZAR VE AYDINLARIN LİSTESİ

1- Kevork Ferid, Tasvir'i Efkar gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, akıbeti bilinmiyor.

2- Hovhannes Kazancıyan, gazeteci-yazar, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, akıbeti bilinmiyor.

3- Krikor Torosyan, Dizağik mizah dergisi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Akıbeti bilinmiyor

4- Sarkis Minasyan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ayaş, 5 Mayıs 1915

5- Sarkis Suin (Süngücüyan), İravunk (Hak) gazetesi, 1 Haziran 1915'te tutuklandı. Akıbeti bilinmiyor.

6- Nerses Papazyan, (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915

7- Harutyun Şahrigyan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, milletvekili, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915

8- Garabed Paşayan Khan, yazar, doktor, milletvekili, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915

9- Levon Larents, Tsayn Hayrenyats (Vatanın Sesi) gazetesi, Murc (Çekiç) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915

10- Simpad Pürad, Pünig gazetesi, Kağapar (Fikir) dergisi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915

11- Hampartsum Hampartsumyan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915

12- Keğam Parseğyan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915

13- Şavarş Krisyan, Marmnamarz (Beden Eğitimi) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915

14- Siamanto (Adom Yarcanyan), Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915

15- Armen Doryan, yazar, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915

16- Sarkis Parseğyan (Şamil), Aşkhadank (Emek) gazetesi, Ankara 1915

17- Yervant Srmakeşhanlıyan (Yerukhan), gazeteci-yazar, Harput, 1915

18- Tılgadintzi (Hovhannes Hanıtyunyan), gazeteci-yazar, Harput 1915

19- Gagik Ozanyan, Merzifon Halguni dergisi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Sivas 1915

20- Mardiros H. Kundakçıyan, Ceride-i Şarkiye gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Kayseri'de idam edildi.

21- Vıramyan (Onnig Tertsagyan), Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, Van, 1915

22- Dikran Odyan (Aso), Yergir (Ülke) gazetesi, 1915

23- K. Khajag (Karekin Çakalyan), yazar, Diyarbakır 1915

24- Rupen Zartaryan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Diyarbakır 1915

25- Karakin Gozikyan (Yesalem), Manzume gazetesi, NorGyank (Yeni Hayat) dergisi, Trabzon sürgünü, 1915

26- E. Agnuni (Khaçadur Malumyan), Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Diyarbakır, 5 Mayıs 1915

27- Krikor Zohrab, gazeteci-yazar, milletvekili, İstanbul 20 Mayıs 1915 sürgünü, Urfa, 15 Temmuz 1915

28- Mihran Tabakyan, yazar, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Yozgat, Ağustos 1915

29- Hagop Terziyan (Hagter), gazeteci-yazar, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Yozgat 24 Ağustos 1915

30- Diran Kelegyan, Sabah gazetesi yayın yönetmeni, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Çankırı, 26 Ağustos 1915

31- Taniel Varujan, yazar-şair, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Çankırı, 26 Ağustos 1915

32- Rupen Sevag, (Çilingiryan), Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Çankırı, 26 Ağustos 1915
TEHCİR MÜDÜRÜ AHMET REFİK ANLATIYOR

Daha kanıt ister misiniz? 1915 yılında 1915 yılında Eskişehir vilayeti tehcir merkezi müdürlüğü yaparken aldığı notları 1918 yılında İkdam gazetesinde yazı dizisi olarak yayımlayan Ahmet Refik Altınay'ın  İki Komite, İki Kıtal Kafkas Yollarında (Tarihe Yolculuk) diye yeniden basılan anılarına bakalım mı?

"(c)esim bir ermeni konağı şehzadegana sarısu köprüsü civarında kanarya sarısı rengindeki yan yana iki ermeni evi talat bey'le yar-ı garı canbulat bey'e, içeride ermeni mahallesinde muhteşem bir ermeni köşkü topal ismail hakkı'ya, istasyona yakın, oturmaya salih bütün evler ittihad'ın en mühim ricaline tahsis olunmuş". (s 10)

"artık eskişehir ermenileri de çıkarılmıştı. kıymetdar halıları ve eşyaları kâmilen evlerinde idi. fakat hüküm bunları muhafazadan acizdi. sahipsiz kalan evler güya polisler tarafından muhafaza olunuyordu. hâlbuki geceleyin halılar ve davarlar, kıymetdar eşya kâmilen çalınıyordu. aynı hal izmit'in adapazarı'nın tahliyesi esnasında da vukua gelmiş, eşyalar çalındıktan sonra izi belli edilmemek için evler ateşe de verilmişti." (s. 34-35)

"ermeni zenginlerinin evleri satın alınmış, takrir verilir verilmez paralar zorla zulüm ile istirdat olunmuştu... bu fecaatleri duyup da müteessir olmamak kabil değildi... bu hareket, beşeriyet namına bir cinayetti. hiçbir hükümet, hiçbir devirde, bu derece gaddarane bir cinayet ika etmemişti." (s. 45)

"hususiyetle milli ticaret, adeta bir milli cinayetti. bu cinayete iştirak için nazırlar, defterdarlar, valiler ve mutasarrıflar memuriyetlerinden istifa ediyorlar, el birliğiyle bedbaht halkı öldürmeye çalışıyorlardı. fakat bu cinayette en ziyade iştiraki olanlar, ticaretle meşgul mebuslardı. ittihad'ın tacir ve muhtekir mebusları milletin en muhakkir sınıfını teşkil ediyorlardı. ittihad'ın cinayeterini tasdik için bu zatların ağızlarına topal ismail hakkı çuvallarla şeker atıyor, talat deste deste imtiyaz beratları tıkıyordu." (s. 60)

"çerkez ahmet, ermeni fecayii için mühim bir vesika idi. bu kanlı hadisenin safahatını bizzat failinden dinlemek istedim. çerkez ahmet'e vikayet-i şarkiyede neler yaptığını sordum. çizmeli ayaklarını birbirinin üstüne attı, cigarasının dumanlarını karşısına savurdu: 'bey birader', dedi, 'şu hal namusuma dokunuyor. ben vatanıma hizmet ettim. gidin, görün. van ve havalisini kâbe toprağına döndürdüm. bugün orada bir tek ermeniye tesadüf edemezsiniz. vatana bu kadar hizmet ettim: sonra o talat gibi hergeleler istanbul'da buzlu bira içsinler, beni böyle tahe'l-hıfz getirtsinler, yok bu haysiyetime dokunuyor!'... çerkez ahmet'ten daha fazla malumat almak istiyordum: peki bu zöhrab filan noldular? 'duymadınız mı? hepsini geberttim.' cıgarasının dumanlarını havaya doğru savurdu, sol eliyle bıyıklarını düzelterek sözüne devam etti: 'halep'ten çıkmışlardı. yolda rast geldik, derhal arabalarını kuşattım. gebereceklerini anladılar. vartakes dedi ki: peki ahmet bey bizi bunu yapıyorsunuz, fakat araplara ne yapacaksınız? sizden onlar da memnun değiller. o senin bileceğin iş değil kerata dedim, bir mavzer kurşunu ile beynini patlattım. sonra zöhrab'ı yakaladım. ayağımın altına aldım. koca bir taşla kafasını ezdim, ezdim, geberinceye kadar ezdim." (s. 42)
Son alıntıda sözü edilen Zöhrab, tehciri düzenleyen İttihak ve Terakki Partisi listesinden Meclis'e seçilmiş bir milletvekili olan Kirkor Zöhrab'tan başkası değil. 

HALİDE EDİP BİR KATİLİN ELİNİ SIKIYOR

Cemal Paşa'nın direktifi ile Lübnan'a doğru yola çıkan ünlü romancı Halide Edip Hanım'a bir kulak verelim isterseniz. Ayşe Hür özetliyor yaşananları:

Adana yakınlarındaki istasyonlardan birinde trene İttihat ve Terakki'nin ve Teşkilat-ı Mahsusa'nın kurucu ve en etkili yöneticilerinden Dr. Bahaeddin Şakir binmişti.

Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey'in "Zeki, biraz mutaassıp bir vatanperver idi. Müslüman olmayan milletlere husumeti vardı (...) Ermenilere düşman idi (...) Bir gün Nişantaşı'nda karşı karşıya geldik. Tuttukları yolun doğru olmadığını söyledim. Ne kadar doğru olduğunu yakında göreceksiniz dedi" diye bahsettiği kişiydi Bahaeddin Şakir.

Ünlü İttihatçı gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın'ın "[1915-1917] Tehcir işinde Bahaeddin Şakir'in rolü nedir? En hususi toplantılarımızda bile bu mesele teşrih edilmemiştir, aydınlanmamıştır. Açık, kati bir kanaatim yok, fakat başka meseleler konuşulurken, ağızdan çıkmış bir kelimeden, sızmış bir fikirden, zapt edilememiş jestlerden, hâsılı gözle görülmeyen, fakat insanda bir şüphe uyandıran ince ve hafif delillerden, bende kuvvetle peyda olan zanna göre, tehcir işinin en büyük amili (uygulayıcısı) ve haliki (yaratıcısı) odur. Yalnız başına Şark vilayetlerini dolaşarak [tehcire] zemin hazırladığını, esası kararlaştırdığını ve şahsi kanaatlerini tatbike çalışırken, haiz olduğu mevki dolayısıyla, emirlerinin Merkez-i Umumi ve hükümet emirleri diye telakki olunduğunu ve nihayet hükümetteki bazı nafiz arkadaşlarını da sürüklediğini kuvvetle zannediyorum" diye bahsettiği kişiydi Bahaeddin Şakir.


İttihat ve Terakki'nin uzun süre genel sekreterliğini yapmış olan Mithat Şükrü Bleda'ya göre, 27 Mayıs 1915 tarihli "Geçici Tehcir Kanunu"nun çıkarılması için en çok uğraşan adamlardan biriydi Bahaeddin Şakir.

"Bir katilin elini sıktırdınız"

Falih Rıfkı'ya göre, Halide Hanım, Bahaeddin Şakir'in adını ve önemini biliyorsa da o karşılaşmaya kadar Ermeni politikasındaki rolünün farkında değildi. Bahaeddin Şakir ise, o güne kadar kendisi gibi düşünmeyen bir Türk milliyetçisine rastlayacağını hatırına bile getirmemişti. Uzun bir konuşmadan sonra Bahaeddin Şakir trenden inmişti. O indikten sonra Halide Hanım Falih Rıfkı'ya "Bana bilmeyerek bir katilin elini sıktırdınız" demişti. Bahaeddin Şakir ise vedalaşırken Falih Rıfkı'nın kulağına eğilerek "Senin gibi yetişecek kıymetli gençleri, bu kadınla temas etmekten menetmelidir" demişti. Falih Rıfkı'ya göre ikisi de birbirinden nefret etmişlerdi.
SANSÜRLENEN NAZIM HİKMET ŞİİRİ

Nazım Hikmet'e bakalım mı mesela? Ne diyordu mesela, oğlunu doğurmak üzere olan karısı ile beraber Anadolu yakasındaki evinin çevresinde akşam gezintisine çıkan büyük şair:
Bakkal karabetin ışıkları yanmış
affetmedi bu Ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini
fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
bu karayı sürenleri Türk halkının alnına
UNESCO'nun 100'üncü doğum yılı nedeniyle 2002 yılını Nâzım Hikmet Yılı ilan etmesinin ardından Kültür Bakanlığı da etkinlikler düzenlemiş, Fazıl Say tarafından   Nâzım Oratoryosu bestelenmişti. Genco Erkal tarafından seslendirilen Nâzım'ın şiirlerinden biri de  "Akşam Gezintisi" idi ama  bu satırlar sansürlenerek okunmuştu... 

EVET LİSTE GERÇEKTEN UZUNMUŞ
  
Liste uzunmuş değil mi?

Ama uzatmaya gerek yok. Osmanlı devletinde hükümeti ele geçiren bir grup, devleti kurtarma bahanesiyle bir dizi suç işledi. Bu suçlar içinde Ermeni Tehciri de var. Biz tehcir diyelim, Ermeniler  Meds Yeghern (Büyük Fekalet) desin... Obama'nın ne dediğinin zaten ne önemi var. Önemli olan kimin ne dediği değil. Tarihi istediğimiz zaman, ideolojimize göre çarpıtmamak.

Tutuklanan, sürülen, kim zaman yürüyerek, kimi zaman istiflendikleri trenlerede günlerini aç bilaç geçiren yüzbinlerce insan. Bunlar içinde ülkenin en iyi eğitimli, en elegan insanlarından bir kısmı yer alsın... Ve bu hercümerç içinde yaşama tutunabilenleri, ölmeyen, vatanına geri dönenleri, "ulusalcı" ideoloji suçun üstünü örtmek için kullansın...

Bir başka şairin, Ahmet Arif'in dediği gibi bitireyim o zaman: "He canım / Sen getir üstünü"



Not: Başlıkta "Hangi liste daha uzun? Ulusalcıların ki mi yoksa öbürü mü?" dedim demesine ama yanlış anlaşılmasın. Öldürülen gazeteci listesi daha uzun demek ki soykırım yapıldı gibi nitel, saymaya dayalı bir şey söylemeye çalışmıyorum. Sözünü ettiğim listelerin uzun olmasının bir şey ifade etmeyeceği... Yanlış anlaşılmamak için bir kez de buraya yazayım dedim...