18 Ağustos 2014 Pazartesi

Yılmaz Özdil milletvekili mi olacak yoksa site mi kuracak?

Yılmaz Özdil'in yazısının yayımlanmaması üzerine Hürriyet'ten istifa ettiği iddiası medya kulislerinde konuşulurken, Sözcü'den Emin Çölaşan, gazetesi Hürriyet tarafından yazısı sansüre uğrayan Yılmaz Özdil'e çağrıda bulundu, "Bizde baskı yok, sansür yok. Sözcü'ye hoş geldin" yazdı.

Ancak anlaşılan o ki Hürriyet gazetesi ile ilgili olarak "o defter benim için kapandı" diyen Özdil, istifa etmek yerine "kovulmayı" ve böylece gazeteden tazminat almayı bekliyor.

Yine Sözcü yazarı Bekir Coşkun'un "sen hele bir kesin kovul o zaman biz seni kucaklayıp yanaklarından öperiz" demesi de Özdil'in ipleri "resmen" koparmadığının ispatı gibi.

Peki Özdil, kendisine daha şimdiden kucak açmış Sözcü'ye gider mi?

Gelin Hürriyet'te daha önce "kovulan", "istifaya zorlanan" diğer yazarların yaptıklarına bir bakalım. Aralarında milletvekili olan da var, gazete gazete gezen de, artık gazetede yazmayacağım diye internet sitesi açan da... Bakalım o yazarların yaptıklarına bakın Özdil'in de yapabileceklerini tahmin edebilecek miyiz:

EMİN ÇÖLAŞAN: "KOVMAK ZORUNDA KALDILAR"

Tam yedi yıl önceydi, korku dağları bürümüştü. Sürekli baskı yaparlardı:
“Aman hükümete bindirme, bizim özelleştirme işimiz var. Star televizyonunu almak üzereyiz, işimiz aksamasın!..”
“Sayın başbakan şu yazına çok alınmış, dikkatli ol!..”
“Patron bu yazına çok bozuldu, onu zor durumda bırakıyorsun!..”
“Eleştireceksen haftada bir eleştir kardeşim, yumuşak yaz!..”

Yazılarımı makasladılar, sansür ettiler ama beni istifa ettiremediler. Kaleyi onlara teslim etmedim. Böyle rezil, utanç verici, yüz kızartıcı baskılar yaşadım ve Temmuz 2007 seçimlerini de Tayyip kazanınca iş olacağına vardı…
Son çare olarak kovmak zorunda kaldılar!

Özdil'in yazısı yayımlanmayınca kaleme aldığı yazısında böyle diyordu Çölaşan. "Rezil, utanç verici, yüz kızartıcı baskılar" yaşadığını ama yine de "kaleyi teslim etmediğini" söyleyerek övünen Emin Çölaşan'ın Hürriyet gazetesindeki köşe yazarlığına 14 Ağustos 2007 tarihinde son verildi. Çölaşan yaşadıklarını "Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi" isimli bir kitapta anlattı.

Ardından Aydın Doğan ile karşılıklı hakaret davaları açtılar birbirlerine... Doğan, Çölaşan için, "Sırlarımızı açıkladı, kişilik haklarımı zedeledi, beni kamuoyunda küçük düşürdü'' dedi ve 50 bin YTL tazminat istedi.  Çölaşan, 13 Ekim 2009'dan beri ise Sözcü'de yazıyor.

UĞUR DÜNDAR: GEZMEDİĞİ KANAL KALMADI

1970 yılında TRT'de çalışmaya başlayan Dündar, 1986 yılında Hürriyet'te köşe yazmaya başlamıştı. 1992 yılında Show TV'de, 1995'te Kanal D'de, 2000 yılında yeniden Show TV'de, adından Star TV'de çalıştı. Aynı yıl Star gazetesi yazarı oldu. 2001 yılında Sabah Gazetesi'ne geçti, ATV'de program yaptı. 2002 yılında Star TV'ye ve Star gazetesine gitti. Kısa süren bir Kanal D macerası sonrasında 2008 yılında son kez Star TV'de  ana haber bülteni sundu. 2010 yılında yeniden Hürriyet'te yazmaya başladı. 2011 yılında Star TV, Doğuş Grubu'na satıldıktan sonra Star TV'ye veda etti.

Deyim yerindeyse gezmediği kanal kalmayan Uğur Dündar, Star TV'den ayrıldıktan tam 376 gün sonra, 14 Mayıs 2012 günü Sözcü gazetesindeki köşesinde yazmaya başladı.


OKTAY EKŞİ: "ANALARINI BİLE SATAN ZİHNİYET"
8 Ocak 1952 tarihinde, 19 yaşında gazeteciliğe başlayan Oktay Ekşi Hürriyet gazetsinin Başyazarı iken, 28 Ekim 2010 tarihli başyazısında, AK Parti'nin, Karadeniz bölgesinde hidroelektrik santrallar yapılması için 49 yıl süreyle özel şirketlere su kullanım haklarının kiraya vermesini eleştirirken "şimdi analarını bile satan o zihniyetin marifetini görüyoruz" ifadesini kullandığı için istifa etmek zorunda kaldı.
31 Ekim 2010 tarihli yazısında "1966 yılından beri mensubu olduğum, 1974 yılından beri de 'Başyazar'ı sıfatını taşıdığım Hürriyet Gazetesi'nden ayrılmaya karar verdim" diyerek istifa ettiğini açıkladı.
Ekşi, kısa süre sonra CHP'ye katıldı ve Ekşi, 2011 genel seçimleri sonrasında 24. Dönem İstanbul Milletvekili seçildi.
CÜNEYT ÜLSEVER: HÜRRİYET'TEN AYRILDIĞINI AYDINLIK'TAN ÖĞRENDİ
Boğaziçi Üniversitesi'nde iktisat okuyan ardından ABD'de Columbia Üniversitesi'nde eğitimine devam eden ve Harvard Üniversitesi’nde insan kaynakları üzerine doktora yapan Ülsever, 1983 yılında doktorasını alıp Türkiye'ye döndü. Amerika'ya giderken ateist ve marksist olduğunu; Türkiye'ye ise liberal bir Müslüman olarak döndüğünü söyleyen Ülsever Kanal 7, STV ve Hürriyet gazetesinde çalıştı.
Hürriyet gazetesinde yazıları önce haftada bir güne indirilen ve ardından da 3 haftadır kadar yayımlanmayan Cüneyt Ülsever'in 24 Mart 2011 günü gazeteyle ilişiği kesildi.
Ülsever Hürriyet'ten ayrıldığını ise Aydınlık gazetesinden arayan bir muhabir sayesinde öğrenmişti:
"...beni Aydınlık gazetesi aradılar, “hayırlı olsun Hürriyet’ten ayrılmışsınız” dediler. Nereden çıkardınız dedim. “Enis Berberoğlu’nu aradık ulaşamadık, sekreteri ‘o ayrıldı’ dedi” cevabını aldım. Ben böyle öğrendim Hürriyet’ten kovulduğumu. Enis Berberoğlu’nun ciğeri yetmedi, sekreteri Aydınlık gazetesinden bir muhabire söyledi, o kız da bana sorduğunda “sağol kızım ben senden atıldığımı öğrenmiş oldum” dedim. Bunun üzerine ben insan kaynaklarını arayıp ağzıma gelen her şeyi söyledim. Mert olun, erkek olun, neyse kararınız bana açık olun dedim. Bana bir işten atma mektubu gönderdiler."
Ülsever, Aydınlık'tan gelen "bizde yaz" teklifine rağmen önce Oda TV internet sitesinde sonra da 29 Ocak 2012 günü yayın hayatına başlayan Yurt gazetesinde yazmaya başladı.
BEKİR COŞKUN: PARA İÇİN DİYENLERDEN YILLAR SONRA İNTİKAM ALDI

Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil'in yazısının yayımlanmaması üzerine ilginç bir yazı yazarak kendisinin de Hürriyet'te yaşadıklarını yazmıştı:
"Editör arkadaş arıyor “Yazını okudum çok güldüm, eline sağlık, harika ya…” diyor… Bu demek ki; yazıyı koymayacaklar...
Arada bir yazını koymazlar…
Okur da bir alemdir ha, sen gidince bırakırız gazeteyi der, ama Türkiye’nin en çok yazar kovan gazetesi, en çok okunan gazetesidir şu anda…"

Bekir Coşkun, 1978’de Günaydın'da Dokuzuncu Köy isimli köşeyi yazmaya başladı. 1987’de Sabah Gazetesi'ne geçtiğinde köşesinin ismi Onuncu Köy oldu. 1993'te Hürriyet'e geçti ve üçüncü sayfada yazmaya başladı.

Coşkun, 9 Eylül 2009 günü Hürriyet'ten ayrılmış, yerine ise Yılmaz Özdil yazmaya başlamıştı.  Coşkun, 25 Eylül 2009'da  HaberTürk gazetesinde yazmaya başlamış ancak referandumda AK Parti hükümetine karşı yazdığı yazılardan dolayı baskı gördüğünü iddia eden Coşkun'un işine bir yıl kadar sonra 20 Eylül 2010 günü son verilmişti. Yılmaz Özdil o günlerde yazıdğı bir yazıda şöyle demişti:

"Türk kahvesidir Bekir Coşkun. Sabah güne başlarken, ya da, akşam günün yorgunluğunu atarken yudumlamanız ondan. Zihin açar. Onsuz basın, püreleşmiş patatesler, kalbi taşlaşmış yumurtalar, telvesi donmuş boş fincanlardan ibarettir. Ve, siz hâlâ diyorsunuz ki: “Köşesini almışlar elinden...”  Yanılıyorsunuz. Keyfinizi elinizden aldılar aslında."

Bekir Coşkun, Habertürk'ün ardından 3 Kasım 2010'dan itibaren Cumhuriyet Gazetesinde, 14 Mart 2013 tarihinden itibaren ise Sözcü Gazetesi'nde yazılarını yazmayı sürdürdü.

Kendisinin Hürriyet'ten ayrılmasına sebep olan ve kısa süre önce de istifaya zorlanan Enis Berberoğlu için yazdığ bir yazısında ise Coşkun şöyle demişti:
"Enis Berberoğlu "Çok para verdikleri için gitti" demişti...
Tüm bu yazıyı onun için yazıyorum...
Sen niye gittin?.."

RAHMİ TURAN: SÖZCÜ'NÜN GİZLİ TOKMAK'I

Gazetecilik okulu gibi olan ve sadece çıkardığı gazeteler değil, yetiştirdiği gazeteciler ile de tanınan Rahmi Turan, Doğan Grubu için uzun yıllar Gözcü isimli gazeteyi çıkardı ve yönetti. Gözcü'nün kapanması sonrasında Ertuğrul Akbay'ın oğlu Burak Akbay'ın sahipliğinde çıkan Sözcü gazetesini dışarıdan destekleyen Rahmi Turan, 20 yıl kadar çalıştığı Hürriyet'ten kovuldu.
Veda yazısını 2 Nisan 2012 günü kaleme alan Turan, sonrasında verdiği röportajlarda şöyle demişti:
“Bütün kainat biliyor ki, gazetenin üzerinde siyasi baskılar var. O siyasi nedenlerle açıldığını herkesin bildiği -yani bu konuşuluyor, benim söylememe gerek yok- vergi cezaları, şunlar bunlar sonucunda birtakım operasyonlar yapıldı, yapılmaya da devam ediyor, bundan sonra da belki de yapılacak.”
Bu dönemde sık sık yeni bir gazete kuracağını da söyleyen Turan, 24 Ağustos 2013 tarihinden itibaren haftada 4 gün Sözcü gazetesinde köşe yazmaya başlamış ve birinci sayfada daha önce Tokmak müstear ismiyle yazdığı yazılara imza atmaya başlamıştır.

ÖZDEMİR İNCE: GAZETECİ DEĞİL EDEBİYATÇIYIM
Şair ve edebiyatçı kimliği gazetecilikten çok daha baskın olan Özdemir İnce 14 Ocak 2001'de köşe yazarlığına başladığı Hürriyet Gazetesi'nden 1 Nisan 2012'de ayrılmıştı.  İnce son yazısında "din adamlarının" camiye çekilmesi gerektiğini ifade etmiş ve "Değerli okurlar, son yazımı okudunuz! Teşekkür ederim! Sağlıcakla kalın!" notu yer vermişti.
İnce, 23 Nisan 2013 ile  30 Nisan 2014 tarihleri arasında Aydınlık gazetesinde haftada 5 yazı yayınladıktan sonra bu gazeteden ayrıldı.
İnce son yazısında artık gazetelerde yazmamaya karar verdiğini açıkladı ve bu kararı şöyle gerekçelendirdi:

"Düşündüm: Aydınlık’tan aldığım ya da başka bir gazeteden alacağım ücrete ihtiyacım olmasına rağmen artık bir gazetede yazı yazmak istemiyorum. Neden mi? Çünkü ben bir gazeteci, bir gazete yazarı değilim, bir gazetede yazan edebiyatçıyım. Bir edebiyatçının gazetede yayınladığı yazılar, bir kitabın parçalarıdır. Hiçbir ciddi edebiyatçı 24 saat ömürlü bir metni yazmak istemez. Bir edebiyatçı ile gazetecinin farkı budur."


Bunun ardından İnce, kişisel web sitesini kurdu ve site 18 Haziran 2014 günü faaliyete geçti.

15 Ağustos 2014 Cuma

Hükümet Al Jazeera'yı sıkıştırır mı?

17 Aralık yolsuzluk soruşturmasından sonraki süreçte kabinenin içinden yazdığı iddia edilen bilgilerle Twitter fenomeni haline gelen @fuatavni, bu kez de ‘AKP’nin yeni medya tasavvuru‘ konusuna el attı.

Hesaptan dün gece atılan tweetlerde, ‘AKP aleyhine yazan ve haber yapanların‘ MİT tarafından aylardır takip edildiği ve ‘kıyım listesi oluşturulduğu‘ iddia edildi.

‘Atılmazlarsa sizi bitiririz’

20140402 fuatavni1

@fuatavni, ‘Tiran‘ diye söz ettiği Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘isteği doğrultusunda Doğan, Ciner ve Demirören gruplarının yanı sıra internetten yayın yapan El Cezire Türk’e ‘atılacakların listesinin gittiğini‘, ‘Atılmazlarsa sizi bitiririz‘ dendiğini öne sürdü.

‘Taraf olmanızı bekliyoruz’

fuat avni tweet

Buna göre, El Cezire Türk’ün üst düzey yöneticisi Gürkan Zengin’e ‘Gazetecilik yapmanızı değil taraf olmanızı bekliyoruz‘ denildi; ”Gazeteci ve TV’ciler MİT ve adliyede sigaya çekildi.” İddiaya göre, internet siteleriyse Erdoğan’ın Başsiyasi Danışmanı Yalçın Akdoğan tarafından takip ediliyor.


DOĞRU OLABİLİR Mİ?

İlginçtir bu tweetlerin ertesi günü, Yılmaz Özdil'in  yazısının yayımlanmaması, medya kulislerinde "fuatavni yine bildi" tepkisine yol açtı.

Habertürk'ten istifa eden 4 editör ve Radikal ile yollarını ayırma kararı alan Fatih Yağmur da Özdil ve Fuatavni ile ilişkilendirildi.

Peki mümkün olabilir mi?

İlk bakışta bu kadar tesadüf Kurtlar Vadisinde bile olmaz dedirtiyor. Ama biraz eşeleyince insanın aklına pek çok soru işareti takılıyor.

Neden derseniz?

Fuatavni'ye göre El Cezire Türk’ün üst düzey yöneticisi Gürkan Zengin’e ‘Gazetecilik yapmanızı değil taraf olmanızı bekliyoruz‘ denildi, Gül'ün ön plana çıkartmayın talimatı verildi... 

Televizyonlara gelen talimatların toplum olarak şahidiyiz. Alo Fatih bu döneme damgasını vuran isim oldu. Gazeteler de aynı şekilde orası kesin. Medyada çalışan herkes gibi ben de bireysel olarak  bazı talimatların, uyarıların tanığıyım.

Peki neden şüphe ediyorum? Al Jazeera Türk ve üst düzey yöneticisi Gürkan Zengin yüzünden.  

Ahmet Davutoğlu, Iraklı Sünni grupları seçimlere girmeye ikna etmeye çalışıyordu. Onu dinleyen Iraklılar arasında en köklü Sünni Arap aşiretlerinden Ubeydiye’nin yaşı ilerlemiş lideri de vardı. İhtiyar aşiret reisi Davutoğlu’nun konuşmasını gözyaşları içinde dinledikten sonra ayağa kalktı ve yanındakilere şöyle dedi:
“Bu adamı dinleyeceksiniz, bu adam bir Bağdatlı gibi konuşuyor!...”    

Ahmet Davutoğlu, Mavi Marmara saldırısının sabahında Washington’da Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda iki üst düzeyde Amerikalı diplomata şöyle diyordu: “Beyler, dün gece vatandaşlarımız Akdeniz’in uluslararası sularında, hem de NATO üyesi olmayan bir ülke tarafından katledilmiştir. Bakın, Ankara’da yarın bir güvenlik zirvesi toplanacak. Eğer İsrail tarafından kaçırılan vatandaşlarımız 24 saat içinde serbest bırakılmazsa o zirveden çok sert kararlar çıkacak.” 

Ardından içlerinden biri sordu: ‘Nasıl kararlar?’
Davutoğlu Türkiye’nin alacağı kararları sıraladı. Amerikalı diplomatlar büyük bir telaşla, ‘bunu derhal, kendi bakanımıza rapor etmemiz lazım,’ diyerek odadan adeta koşarak çıktılar.”
Bu alıntılar orantısız  Davutoğlu övgüsü içeren bir kitaptan: Gürkan Zengin'in yazdığı Davutoğlu biyorgrafisi HOCA'dan.

"Aydın Doğan'dan CNN Türk'ün bahçesine cami yapılmasını istedim, yapılmayınca CNN'den ayrıldım" diye espiri yapabilecek kadar eğlenceli, ancak dinine diyanetine ne kadar bağımlı olduğunu röpotajda cuma namazını kılmak için hangi camiyi tercih edeceğini söyleyerek ortaya koyan bir isim Gürkan Zengin.

Derdimiz kimsenin namazı ile değil elbet. Ama Gürkan Zengin'in son günlerin en popüler Başbakan Adayı ile bu yakın ilişkisi de Başbakan/Cumhurbaşkanı tarafından "ayağını denk al, Gül'ü ön plana çıkarma" diye uyarılmasını gerektirmeyecek bir unsur.

Zaten Al Jazeera Türk'ün  çok da hükümeti zorlayan bir tutumu yok.

Peki fuatavni'nin yaptığı ne?

Bence cemaat, fuatavni hesabı üzerinden ön almaya, hatta medya üzerinden göz dağı vermeye çalışıyor. O cenahtaki olası hareketlilikleri sansür örneği olarak sergilemek istiyor olabilirler. 

Bakalım arkasından ne çıkacak?


9 Ağustos 2014 Cumartesi

Ethem Sancak fikir gazetesi kurup Etyen Mahçupyan'ı başına geçirecek!

Medya kulisleri son günlerde bu haberi konuşuyor. İddiaların merkezinde Star ve Akşam gazetelerinin sahibi Ethem Sancak ile Zaman gazetesinde kendisine mobing uygulandığı için  ayrıldıktan sonra Akşam gazetesine transfer olan Etyen Mahçupyan var.

Kulislerde bir süredir konuşulan iddia aslında oldukça basit: "Ethem Sancak yeni bir gazete kurup başına Etyen Mahçupyan'ı getirecek."

ETHEM SANCAK KİMDİR?

İş adamı Ethem Sancak, İlk ve orta eğitimini Siirt'te tamamladı. Sancak üniversite eğitimini ise İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde aldı. 1976 yılında mezun olduktan sonra 1976-1978 yılları arasında gazetecilik yaptı.

68 kuşağından, Maocu, Perinçek'in liderliğini yaptığı TİKP üyesi ve Aydınlık gazetesi muhabiri olan Sancak, Hz. Muhammed'in soyundan gelme bin beş yüz kişilik Siirtli bir ailenin de reisi. Bir dönem CHP delegesi de olan Sancak, TÜSİAD içinde de aktif bir isimdi.

İlaç dağıtımı sektörünün yüzde 40'ını elinde bulunduran Hedef Alliance'ın sahibi olan Sancak'ın, tarım ve hayvancılık alanında da büyük yatırımları var.

Kendisini "Tayyip Erdoğan sevdalısı" olarak niteleyen Sancak, tarihe ve ineklere meraklı.  Star Gazetesi'nin ve Kanal 24'ün sahibi de olan Sancak, bir dönem medyadan uzaklaşmış,  "Erdoğan'ı desteklemek için medyaya girdim, bana ihtiyaç kalmadığı için de gazete ve televizyonumu sattım" diye açıklamıştı.

Sancak son olarak Sky360, 24 TV, Star gazetesi ve Akşam gazetesinin sahibi durumunda.
Ancak bu kısa cümlenin ardında pek çok tartışma ve ilginç düşünceler yatıyor.

FİKİR GAZETECİLİĞİNDEN RENKLİ MEDYAYA

Türkiye'de fikir gazetesi denilince akla gelen ilk gazete, çok uzun zamandır bu özelliğini yitirmiş olmasına rağmen Cumhuriyet'ti. 12 Eylül sonrasında Türkiye'nin serbest piyasa ekonomisiyle tanışması, televizyonun renklenmesi, tüketim toplumunun hükümetin yol verdiği "prensler" sayesinde inşaası medyayı da dönüştürdü.

Eskiden "renkli gazete" diye eleştirilen gazeteler merkez medyaya hakim olurken Cumhuriyet gibi siyah beyaz, uzun yazılarla kaplı gazeteler gözden düştü. 1991 yılında Hasan Cemal ve ekibinin İlhan Selçuk ve arkadaşlarına bayrak açarak Cumhuriyet'i liberal bir çizgiye oturtma çabası da bu dönemin ilginç olaylarından biriydi.

LIGHT CUMHURİYET SENDROMU

Ancak belli ki medya dünyasına yatırım yapan isimlerin aklında her daim "fikir"leri ile anılan, renkli fotoğrafları, slogan başlıkları ve bulmacaları dışında ürettiği düşünceler ile adından söz ettiren gazeteler kurmak düşüncesi vardı.

İzmir'den İstanbul'a gelip ucuz, renkli, erotik duygulara hitap eden bol resimli, bir gazete çıkaran ve bunu okura kabul ettirip en çok satan gazete haline getirmeyi başaran Dinç Bilgin bile bu fikre bir şekilde ikna olmuştu.

Cumhuriyet'ten ayrılan Hasan Cemal'in ikinci adamı Okay Gönensin Sabah tesislerinde, "Light Cumhuriyet" diye anılan bir gazete çıkartacaktı. 1994 yılında yayımlanmaya başlayan gazetenin adı da yeni dönem ile örtüşüyordu: Yeni Yüzıl.

İSMİ DIŞINDA RADİKAL OLMAYAN BİR GAZETE

Yeni Yüzyıl projesi Babıali'den İkitelli'ye taşınmış olan Türk medyasını çok etkiledi ve Dinç Bilgin'in en büyük rakibi Aydın Doğan hemen hazırlıklara başladı. Fikir gazeteciliği yapılacaksa Doğan Grubu bu alanda en iyisini yapar diyen Mehmet Y. Yılmaz, yanına İsmet Berkan'ı da alarak yeni bir gazete çıkarmak için kolları sıvadı: Radikal.

İsmi dışında hiç bir "radikal"liği olmayan gazete Yeni Yüzyıl'ın ardından piyasaya çıkınca önce fiyat kırarak tutunmaya çalıştı. Ancak en büyük şansı, piyasaya çıktıktan 1,5 ay kadar sonra  devletin tüm kirlerini gözler önüne seren Susurluk kazasının meydana gelmesiydi. Bu dönemde entelektüel birikimi ile değil "habercilik" ile okurların gözüne girdi Radikal.

Doğan Grubu basım tesislerine yaptığı yatırımın karşılığını alabilmek için sosyal demokrat/liberal okura seslenen Radikal'in yanına bir de İslamcı/muhafazakar okur için Yeni Ufuk isimli bir gazete daha çıkardı. Tüm bu gazetelerin amacı okura entelektüel bir fikir ortamı sunabilmekti.

GAZETEDEN DAHA ÇOK SATAN EK

Gazetelerin hedeflediği bu amaca ulaşamadığı satış rakamlarından belli oluyordu ancak ilginçtir bir dergi formatında çıkan Radikal'in pazar eki Radikal 2 hepsinden daha çok ilgi çekti. Akademisyenlerden gazetecilere, entelektüellerden siyasetçilere pek çok kişi için hem gündeme dair söz söyleme hem de demokratik bir tartışma ortamı sağlayan Tuğrul Eryılmaz yönetimindeki Radikal 2, doğrusu ya Radikal'in kendisinden daha çok satıyordu.

ÖLÜMÜNE YÜRÜYEN FİKİR GAZETECİLİĞİ

Yeni Yüzyıl ölü doğmamıştı gerçi ama uzun yaşamadı. Dinç Bilgin medyadan çekilince 1998 yılında Korkmaz Yiğit'e satıldı. Yiğit'in Mafyatik ilişkileri ortaya çıkınca 11 Haziran 1999 tarihinde Tadilat Nedeniyle Kapalıyız adlı başlıkla son sayısı yayımlandı. 2000 yılında aynı ekiple yerine kurulan Yeni Bin yıl ise 1 yıl bile yaşamadı Ocak 2001'de kapandı.

Yeni Ufuk gazetesinin macerası da çok uzun sürmezken, Radikal uzun süre direnir. Önce Referans gazetesi ile birleşir, boyutu küçülür. Son olarak da 2014 yılında kağıda veda ederek bir internet gazetesine dönüşür.

Görünen o ki Türkiye'de okur, fikir gazeteciliğine çok da ilgi duymamaktadır. Ya da fikir gazeteciliği diye yapılanlarda bir yanlışlık vardır.

Ama gazete patronlarının gözünde fikir gazetecilği kavramı değerini hiç kaybetmez.

AÇIK GÖRÜŞ'TEN YENİ GAZETEYE

Star gazetesinin eki Açık Görüş de biraz bu düşünceyle çıkarılmış bir ek. Özellile İslami çevrelerden entelektüellerin fikir tartışması yapabileceği, konuların derinlikli yazılıp, çarpıştırılacağı bir ortam olsun diye çıkıyor. Bir diğer amacı da gazeteye yazar devşirmek.

İşte Açık Görüş ekinden devşirilecek yazarlar, bundan böyle Etyen Mahçupyan'ın genel yayın yönetmeni olduğu gazetede yazacaklar. Kulislerde konuşulanlara göre, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası, proje hayata geçirilecek ve sonbaharda okurla buluşacak.

Aslen kimya mühendisi olan ancak 1997'de Radikal Gazetesi'nde köşe yazarı olarak çalışmaya başlayan Mahçupyan, 2000'de Radikal gazetesinden ayrılıp bir süre Yeni Binyıl gazetesinde yazmıştı. Ardından Mayıs 2001'de Zaman Gazetesi'nde köşe yazarlığına geçti. 2007'de Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından bu gazetedeki sürekli yazılarını sonlandırmış ve Agos gazetesinin genel yayın yönetmenliğini üstlenmişti. Bu görevini 2010 Kasım'da bırakmış, Mayıs 2014'te ise Zaman gazetesinden ayrılmıştı. Halen Akşam gazetesinde yazan Mahçupyan tüm bu tecrübesini yeni patronunu kendisini başına getirdiği gazetede bakalım nasıl gösterecek.

FARKLI GÖRÜŞLERE İZİN VERİLECEK Mİ?

Zaman zaman gazete yazarlarınını gazete yönetiminden farklı düşündüğü için köşelerinden olduğu da düşünülürse, entelektüel birikimi dolayısıyla alınan ve fikirlerin çarpıştırılması için köşe verilen yazarlar yeni gazetede farklı fikirleri nasıl dile getirecek sorusu da akıllara takılıyor. Bu durumun son örneklerinden biri de Mustafa Akyol'du. Halen İnternethaber'de yazan Akyol'un Star gazetesindeki köşesine farklı görüşleri nedeniyle geçtiğimiz aylarda son verilmişti.
  
Ayrıca yukarıda da söz ettiğimiz gibi "fikir gazeteciliği ile Türkiye'de bir gazete ne kadar satar ?" sorusunun yanıtı çok da olumlu değil. Bakalım Sancak ve Mahçupyan bu olumsuz genellemeyi kırabilecek mi?

4 Ağustos 2014 Pazartesi

"Falan gazeteyi almayın demek yanlış" peki "falan gazeteyi alın" demek doğru mu?

Zaman gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı bugün köşesinde şöyle yazıyor:
Bazen gazete ve TV’ler için de aynı kanun tanımamazlık sergilenebiliyor. Bir devlet yetkilisinin, “Falan gazeteyi almayın, filan TV’yi seyretmeyin” deme hakkı yoktur. Ayrımcılık suçu, nefret suçu bir yana; haksız rekabete yol açıp teşebbüs hürriyetine de engel olunmuş demektir. Kimin ne okuyup okumayacağına siyasi irade karar veremez. Eğer siyaset markalar üzerinde ‘iyi’, ‘kötü’ ayrımı yaparsa, kendine taraftar gördüğü şirketlere kaynak aktarıp muhalif gördüğüne baskı kurarsa suç işlemiş olur.

Uzun bir zamandan beri sorumsuzca ve hukuksuzca söylenen laflar yüzünden bazı kurumlar, kuruluşlar, ticarethaneler mağduriyet yaşamakta. Kanaat-ı acizanemce mağduriyet yaşayan herkes hukuk mücadelesi vermek, iç hukukun bütün yollarını denemek; yetmiyorsa uluslararası hukuka başvurmak zorunda.
Çok haklı Dumanlı, bir politikacı, hele bir devlet yetkilisi elbette "falan gazeteyi almayın" diyemez, dememeli, dediği zaman karşılığında hakettiği ya özür dilenmeye zorlanmak olmalı ya da istifa etmesi talep edilmeli. Kamuoyu da bu talebin yerine getirilmesi için baskı yapmalı.

Peki tam tersi olursa? Yani bir siyasetçi, bir devlet yetkilisi çıkıp "falan gazeden başka gazete okumayın" derse?



ARINÇ'TAN GENÇLERE: ZAMAN OKUYUN YETER
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bursa'da gençlere Zaman gazetesi okumaları nasihati verdi.
Seçim bölgesi Bursa’daki çalışmalarını sürdüren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, beş yıldızlı bir odelde üniversite öğrencileriyle kahvaltıda bir araya geldi. Kendi üniversite yıllarından örnekler veren Arınç, üniversitedeki en büyük hastalığının, cinnet derecesinde kitap okumak olduğunu artık o günleri özlediğini söyledi. Artık gazeteleri takip ettiğini, kitap okuyamaz olduğunu, günlük haberleri takip etmek için gazetelere baktığını belirten Arınç, öğrencilere ilginç bir tavsiyede de bulundu:
“Siz biraz gazeteden uzak kalın. Kaldı ki Türkiye’de öyle bir gazete var ki, her şey onun içerisinde. Onu takip ederseniz Zaman'la her şey daha iyi anlaşılır. Yani emin olun, Zaman’a baktığınızda, Zaman’ı okuduğunuzda, başka bir şeye karıştırmaya gerek kalır mı kalmaz mı diye siz düşünün. Ben şimdi burada başka bir şey söylersem, ’Medyadan sorumlu adam ne dedi bakın?’ derler sonra. Zaten şimdiden kaptı onlar cümleyi. Değerli kardeşlerim önce ona bakın, ihtiyaç duyarsanız sonra hepsine bakın.”

Çok uzak bir tarihte değil, 2011 yılı Haziran'ında yapıldı bu konuşma. Cihan Haber Ajansı haber olarak geçti, Zaman gazetesi de yayımladı

Ne diyeceğiz şimdi? Dumanlı o zaman sesini çıkarmış mıydı acaba? İtiraz etmiş miydi? Köşesine taşıyıp "Başbakan Yardımcısı böyle konuşmamalı, bizim gazetemiz bile olsa böyle konuşmamalı" diye yazmış mıydı?

Yanıt vermeyeceğim bu soruma...