7 Mayıs 2013 Salı

İBDA-C, Salih Mirzabeyoğlu ve silahlı hareket...

İzzet Salih Erdiş! Ya da herkesin daha iyi bildiği ismiyle Salih Mirzabeyoğlu.

Bolu F Tipi Cezaevi’nde tek kişilik hücrede yatmakta olan ve 15 yıldır cezaevinde bulunan Mirzabeyoğlu, Türkiye'deki İslami hareketin kendine has isimlerinin başında geliyor. 28 şubat döneminde medyaya en çok yansıyan isimlerden biriydi Mirzabeyoğlu. AK Parti'nin ve Başbakan Erdoğan'ın sık sıkandığı Necip Fazıl'ın tezlerinden yola çıkan ve farklı bir noktaya ulaşan bir isim kendisi...

İslami hareketler ile en ilgili isimlerden biri olan Ruşen Çakır, Mirzabeyoğlu için şunları yazıyor:

"Kamuoyu onu, küçük çaplı da olsa bazı terör eylemlerine karışmış olan İBDA-C’nin lideri olarak tanıyor. Nitekim kendisi bu suçlamayla 28 Aralık 1998 günü, büyük kızının okuduğu ilkokulun bahçesinde, eşi ve çocuklarının gözleri önünde gözaltına alındı. Hızlı bir yargılamanın ardından 2 Nisan 2001 tarihinde idama mahkum edildi, idam cezasının kaldırılmasıyla birlikte cezası ağırlaştırılmış müebbete çevrildi. 

Nevi şahsına münhasır

Ama tarafsız bir gözle dosyasını inceleyecek bir hukukçu, onun 28 Şubat sürecinin olağanüstü yargısının bir mağduru olduğunu kavrar. Ayrıca benim gibi Türkiye’de İslami hareketi, Mirzabeyoğlu’nu ve İbda/İBDA-C olgusunu az buçuk bilen birileri de sağa sola atılan molotof kokteylleriyle Mirzabeyoğlu arasında doğrudan bağ kurmanın akıldışı olduğunu bilir. Nitekim mahkeme “somut delil bulunmamasına rağmen” onun örgüt lideri olduğuna hükmetti.
28 Şubatçıların çok aradığı günah keçilerinden birisi olduğu için Mirzabeyoğlu’nun başına bunların geldiği açık. Ancak 10 yıldır AKP tarafından yönetilen Türkiye’de onun hücresinde unutulmuş olmasını sadece 28 Şubat’la açıklayabilir miyiz? Sanmıyorum.
Nereden geldik Mirzabeyoğlu konusuna? 

Yeni Akit gazetesi bugün kendisiyle bir röportaj yayınladı. İlginç sorular da var röportajda. Ruşen Çakır'ın (molotof kokteyl ile Mirzabeyoğlu arasındaki ilişki) değerlendirmeleri ile Mirzabeyoğlu'nun kendi verdiği yanıtları bir arada okuyunca farklı bir portre çıkıyor sanki ortaya... 

Akit: Nazik tavrınızdan aldığım cesaretle soruyorum. Silahlı mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Salih Mirzabeyoğlu: Silahlı mücadele ne reddedilebilir ne de kabul edilebilir bir şeydir.

BANA NİYE ‘KUMANDAN’ DEDİKLERİNİ DİYENLER SÖYLESİN

Akit: Dava dosyasında sık sık zikrediliyor. Neden kumandan diyorlar size?
Salih Mirzabeyoğlu: 70’li yıllarda arkadaşların kullanmaya başladığı bir ifade. Bu soruyu benden ziyade diyenlere sormak lazım. Bana kumandan diyenlere sorarsanız daha net cevap alırsınız.
 

MÜSLÜMANLARA SALDIRANLAR HESAP VERMELİ

 Akit: 28 Şubat döneminde sizi yargılayanlar, hakkınızda iftiralar kaleme alanlar, tankların arkasından kükreyip asılmanızı isteyenler şimdi sus pus oldu. Kimisi ‘Evet bu ceza çok’, kimisi ise ‘Yargılamada hatalar yapılmış olabilir’ diyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Salih Mirzabeyoğlu: Onlar o havanın adamları. Etki altında kalarak yapanlar, dönemin egemenlerinden çekinip bu kararları verenlerden ziyade bu eylemin fikir babaları, bizzat uygulayıcıları, zihin ve bedenlerini bu amaç için kullananların durumu değerlendirilmeli. Korkmuş susmuş, korkmuş ‘tamam’ demiş, çekindiği için imza atmış. Bunlar önemsiz şahıslar ama diğerleri susarak, ‘Pişman olduk, yanlış yaptık’ diyerek asla kurtulamazlar. Müslümanlara yönelik böylesine bir saldırıda bulunanlar hesap vermeliler. Korkarak, kaçarak kurtulamazlar. Ölümü göze almamış birinin öldürmeye de hakkı yoktur.

SOVYETLER HİÇ YIKILMAZ DİYORLARDI AMA...

Akit: Bu olayların arkasındaki kişiler çok mu güçlülerdi, yoksa çok mu cesur davranıyorlardı?
Salih Mirzabeyoğlu: Kurdukları küfürle dolu beşeri düzenin hiç yıkılmayacağını sanıyorlar. Zulüm ve baskı düzeninin hiç sarsılmayacağını düşündükleri için böylesine pervasız olduklarını sanıyorum. Bu durum biraz da Sovyetler Birliği’nin durumuna benziyor. Romanya’da bir talebem vardı. ‘Sovyetler Birliği hiç yıkılmaz, sonsuza kadar devam edecek’ diyordu. Ama bunu söyledikten sadece 3 yıl sonra o devasa ülke koca balon gibi bir anda patladı. Aslında beşeri her yapı gibi Sovyetler Birliği’nin de yıkılması mantık dahilindeydi ama öylesine bir algı, öylesine bir baskı ortamı vardı ki zayıflığı gözle görülmüyordu. Bugün bile Sovyetler’in neden dağıldığına net bir açıklama getirilemiyor. İşte Türkiye’nin içinden geçtiği süreç de böyle bir süreçti. 28 Şubat döneminde böyle bir algı vardı.

Değinmeden geçmeyeyim dedim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder