26 Kasım 2013 Salı

Fatih Altaylı o kitabı hiç yazmadı!

5 Eylül 2000 tarihinde, o sırada Hürriyet'te yazan Fatih Altaylı, Fethullah Gülen ile ilgili şu satırları yazıyordu köşesinde:

BİRKAÇ yıl önce Fethullah Gülen cemaati peşimde. Benim elimde Gülen'le ilgili bir kaset olduğunu düşünüyorlar ve bu kasedin içeriğini merak ediyorlar. Hiç ummadık kanallardan bana ulaşmaya çalışıyorlar. Sonunda ulaştılar. Gülen'in benimle bir yemek istediğini söylediler. Olur dedik ve buluştuk. Altunizade'de bir dershanenin üst katında, Gülen'in yaşadığı ve televizyon programları çektiği yerde buluştuk. Benim yanımda Teke Tek ekibi, onun yanında başta İhsan Kalkavan kendi ekibi. Güzel bir yemek yedik. 
Onlar da kendi bakış açılarından yaptıkları işleri anlattılar. 
Okulları nasıl kurduklarını, neden kurduklarını, nasıl yürüttüklerini. 
Gülen özellikle Türk Cumhuriyetleri ve Balkanlar'daki faaliyetlerini anlattı. 
Hepimizin bildiği şeyleri kendi açılarından görerek aktardılar. 
Sohbetin sonunda Gülen'e izlenimimi aktardım. 
Gülen, yurtiçinde ve yurtdışında aynen bir mason teşkilatı gibi örgütleniyordu. 
Masonların yüzlerce yıl önce yaptıklarını, şimdi adına ‘‘mason'' demeden yapıyorlardı. 
Aynı zamanda da bir dönem Batı'dan Anadolu'ya gelen misyonerlerin işlevini üstlenmişlerdi ve ‘‘Türk emperyalizminin uç beyliklerini'' oluşturmaya çalışıyorlardı. 
Gülen'‘‘Bu, yapılanma açısından masoniktir'' dedim. 
Yüzüme uzun uzun baktı. 
Sonra kendi adamlarına döndü ve ‘‘Masonların kötü bir şey yaptığını kim söyleyebilir'' dedi. 
‘‘Sizin çevreler masonları pek sevmez'' dedim. 
‘‘Biz o çevrelerden değiliz'' dedi. 
O zaman yazmaya değer bulmamıştım. 
Ve bu konuda hazırladığım kitaba saklamıştım
Ama yine Gülen konuşulmaya başlanınca aktarmak istedim. 

Altaylı sözünü ettiği kitabı hiç yazmadı. 

Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün, "Kim benden sonra bu koltuğa oturmak istiyor?" sorusuna "Ben" deme cesaretini gösteren Altaylı, "dokunanı yakan"Gülen Cemaati ile ilgili bir kitap yazamadı. Hatta daha açık konuşalım, bugüne kadar hiç kitap yazmadı. 

Gülen ile ilgili eleştirel bir kitap yazmanın ne anlama geldiğini Ahmet Şık ve Nedim Şener tutuklandığı zaman görmüştük. "Trafik ışıkları bile benim için düzen demektir, önem veririm" diyen bir gazeteciyi yazdığı bir kitapta bazı iddiaları dile getirdiği iin 375 gün boyunca tutuklayan bir sistemden söz ediyoruz. 

Gündemi bile takip etmekten çekinen, Başbakan'a canlı yayında en önemli soruyu bir türlü sormaya cesaret edemeyen, hayatı bir değil üç dört gün geriden takip eden Fatih Altaylı'nın Gülen hakkında kitap yazmamış olmasına şaşırmamak lazım. 

Ancak ister istemez soracağım.  Susurluk'tan Tansu Çiller'in yalısının önünde neden eylem yaptın o zaman Altaylı? 

25 Kasım 2013 Pazartesi

Rasim Ozan: '5 yıllık parayı peşin versinler, medyadan çekileyim'

CNN Türk'te eşi Nagehan Alçı ile birlikte Hakan Çelik'in sunduğu Hafta Sonu Keyfi programına katılan Rasim Ozan Kütahyalı,  "Şu an kazandığım parayı 5 senelik peşin getirin, ben medyadan çekilirim. Umrumda değil gazetecilik, televizyonculuk" diyerek kalbinden geçenleri açık açık ifşa etmiş oldu. 

5 sene sonra kendisnin unutulacağından emin bir şekilde konuşan Kütahyalı, böylece "Türkiye'nin demokratikleşmesi", "vesayetin yıkılması" gibi konulardaki temel düstunurunun da "para" olduğunu canlı yayında itiraf etti. 
Türk medyasının "en sevimli çifti" olarak anılan(!) Kütahyalı - Alçı çiftnin bu sözler üzerine canlı yayında bir soğukluk geçirdiği de gözlerden kaçmadı.


İşte Kütahyalı'nın dikkat çeken o açıklaması:
Rasim Ozan: Daha önce de biraz espri ile söyledim, bana, medyada benden nefret edenler, hemen hemen yüzde 95'tir her halde...
Hakan Çelik: Yüzde 95 var mıdır?
Rasim Ozan: Medyada... Ama o da doğal.
Nagehan Alçı: Yüzde 5 var mıdır nefret etmeyen?
5 YILLIK KAZANCIMI PEŞİN GETİRİN
Rasim Ozan: Ama doğaldır. Paraşütle gelmiş biri için nereden geldi bu denmesi doğaldır. Ben hiç yadırgamıyorum. Ben de olsam nereden çıktı bu derdim her halde. Ancak çok hazmetmiş biri olman lazım ki bana karşı her hangibir olumsuz duygu beslememek için. Ben dedim ki toplanın, benim kazandığım parayı beş senelik koyun önüme... Beş sene çekip gideyim. Beş sene sonra her halde beni unuturlar zaten. Önerim bu kadar net. 5 senelik, şu an kazandığım parayı peşin getirin, ben medyadan çekilirim. Umrumda değil. Sen de biliyorsun, gazeteci olayım da, televizyoncu olayım da... hiç öyle bir derdim yok. Ama Nagehan bu işi çok sever o ayrı.
Hakan Çelik: Ağırlıklı olarak hayatını sürdürmek için mi bu mesleği yapıyorsun Rasim. Temel şey o mu?
ABARTIYORUM ÇÜNKÜ ANLAŞILMAK İSTİYORUM
Rasim Ozan: Benim şu... Benim olayım bir mücadele ile girdim. Kapatma davası filan. 2008'de Taraf'ta yazmaya başladım. Ardından köşe yazarlığına başladım. Televizyona çıktım. Televizyonda da etki oldu. Ben tabi çok sevdiğim Kafka'nın "abartıyorum çünkü anlaşılmak istiyorum" sözüne çok inanırım.
Belki de benden evvel de liberal yazarlar abilerim vardı, onlar da bir travma geçiriyor şimdi adapte olamıyorlar. Onlardan farkım, çok kitlesel bir üslupla yazmam ve onun da tutması... Şu an yine mücadele var ama eskisi kadar değil. Onun için diyorum.
CNN TÜRK REJİSİNE KJ'Yİ DEĞİŞTİRTTİ
CNN Türk rejisi Kütahyalı'nın bu sözleri üzerine KJ'de "Kütahyalı: Para için gazetecilik yapıyorum. Paramı versinler çekileyim" yazdı.
Deneme
Rejinin yazdığı o metni birkaç dakika sonra farkeden Rasim Ozan Kütahyalı ise şöyle itiraz etti:
"Nagehan sözünü kestim, yalnız bir KJ yazmışlar, "Para için gazetecilik yapıyorum. Paramı versinler çekileyim"... Tam öyle değil şöyle yazsınlar. 5 yıllık şu anki kazancımı nakit versinler medyadan çekilirim yazsınlar. Toplasınlar benden nefret edenler, getirsinler... Olay bu."
Bu itirazdan sonra reji yazıyı Kütahyalı'nın istediği şekilde değiştirdi.
Deneme

21 Kasım 2013 Perşembe

Erdoğan 'siz muhafazakar değilsiniz' diye ısrar eden Barlas'ı ikna edemedi!

Başbakan Erdoğan, ATV ve A Haber'in ortak yayınında Mehmet Barlas, Sevilay Yükselir, Mustafa Karaalioğlu, İbrahim Karagül ve Nihal Bengisu Karaca'nın sorularını yanıtladı.

Başbakan Erdoğan programda çok farklı konularda, çok çarpıcı açıklamalar yaptı. Ancak gecenin benim açımdan en dikkat çekici diyalogu Barlas ve Erdoğan arasında yaşandı.

Barlas, Başbakan Erdoğan'ın "muhafazakar" olmadığını iddia ederken, Erdoğan ise "muhafazakar" olduğuna Barlas'ı ikna etmeye çalıştı. Programı izleyince Barlas'ın pek ikna olmadığını gözlemlediğimi de ekleyeyim.

Peki Sabah gazetesi başyazarı, kendisini "muhafazakar demokrat" diye niteleyen Erdoğan'a neler dedi?

Mehmet Barlas, "muhafazakar" teriminin Fransız İhtilali'nden sonra, kendilerinde de bir ihtilal olmasından çekinen İngizlilerce üretildiğini, bu bağlamda, Erdoğan'ın muhafazakar olamayacağını söyledi.

Barlas şöyle devam etti:

"Bütün tabuları yıkıyorsunuz, bütün statükoyu alt üst ettiniz ve kendinize muhafazakar diyorsunuz. Türkiye'deki statüko dediğimiz, statik resmi ideolojinin sahipleri de kendini devrimci olarak sunup sizin muhafazakarlığınıza karşı devrimi savunuyorlar"

Başbakan  Erdoğan ise şöyle yanıt verdi:

"Muhafazakarlık noktasında Fransızların ve İngilizlerin tanımı ile bizimkisi farklı. Biz kendi kültür ve tarihimizi koruma noktasında muhafazakarlıktan bahsediyoruz. Biz bu yapı içerisinde geleceğimizi olgunlaştırmak istiyoruz. Başbakanlık olarak attığımız adımların yanlış anlaşılması sonrası gerekli yapılacakları atıyoruz. Ahlak hukuk ile iç içedir." 

Barlas'ın halihazırda kullanılan bir tanımı "bu şu dönemde şu anlamla kullanılmaya başlanmıştır, siz o dönemde yaşamadığınıza göre size böyle denilemez" diye yorumlamasına ne diyebileceğimi bilemiyorum.

Ama adam "ben muhafazakarım" derken, üstelik gerçekten de yapıp ettikleriyle muhafazakar olduğunu ortaya koyarken ona "sen muhafazakar değil devrimcisin" diyene gülerler. Ha unutmadan söyleyelim, Karl Marks ve Friedrich Engels, Manifesto'da "Burjuvazi, tarihte son derece devrimci bir rol oynamıştır" der. Ancak onların kasdettiği burjuvazinin "dinsel ve siyasal gözbağlarıyla üstü örtülü sömürünün yerine, apaçık, utanmaz, dolaysız, çıplak sömürüyü geçirmesi"dir. Üstelik Burjuvazinin devrimciliği kendi mezar kazıcısı proleteryanın "kendi için sınıf" olarak ortaya çıkışına kadardır.

Sabah başyazarının Erdoğan'a yüklediği devrimcilik ile "sakallılar"ın sözünü ettiği devrimcilik arasında hiç bir bağlantı olmadığın altını kalın kalın çizelim de yanlış anlaşılma olmasın.

7 Kasım 2013 Perşembe

Başbakan istedi Acun Ilıcalı TV8'i satın aldı

Mehmet Nazif Günal, Acun Ilıcalı'ya TV8'i satmaya karar verdi. Ilıcalı ile Günal el sıkıştı. Pazarlık da bitti...


Şu anda hukuki prosedürler üzerinden geçiliyor. Acun Ilıcalı'nın ise kanalı almak için kredi başvurusunda bulunduğunu öğrendik.

ALO NAZİF KANALI ACUN'A SAT!

Kulislerde konuşulanlara göre Mehmet Nazif Günal, TV8'i Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan gelen telefonla satma kararı aldı.  Erdoğan'ın Günal'ı arayarak kanalı Acun'a vermesi için "telkin"de bulunmuş.

ACUN TV8'E DEĞİL, GÜNAL ACUN'A GİTTİ

Pazarlık sürecinden bir bomba detay daha... Kanalı almaya talip olan Acun Ilıcalı bu görüşmeyi kendi ofisinde yapmış. O MNG holdinge gitmek yerine holdingin Başkanı Günal, Acun Medya'ya giderek pazarlık masasına oturmuş.

TV8'DEKİLERE KÖTÜ HABER

Acun Ilıcalı TV8'i aldıktan sonra neredeyse tamamen boşaltacak.  Bomba ise haber merkezinde patlayacak. Zira TV8'de ana haber de dahil olmak üzere haber bülteni yayınlanmayacak. Aynı şekilde haber programları da bitirilecek.

ŞOV KANALI OLACAK

TV8 şov merkezli bir yayın politikasını benimseyecek. Acun Ilıcalı, şu an Star TV'ye yaptığı O Ses Türkiye, Survivor ve Yetenek Sizsiniz programlarını TV8'e taşıyacak. Bunun yanında Hülya Avşar'a da yeni bir şov programı yaptıracak.

ACUN'UN TV8 İLE İLGİLİ ASIL PLANI

Acun Ilıcalı bir medya patronu olmaktan çok para kazanma amacında. Asıl niyeti ise TV8'i satın aldıktan sonra kanalın ratingini yükseltim A grubuna çıkartarak bir kaç katı fiyata satmak.