29 Nisan 2013 Pazartesi

Medyada dudak uçukladan maaşlar...


Asgari ücret 16 yaşından büyükler için brüt: 978,60 TL
Asgari ücret 16 yaşından büyükler için net:   773,01 TL

Emekli Albay  maaşı: 3.750 TL
Emekli Milletvekili maaşı: 7.000  TL

Görevdeki  Cumhurbaşkanı maaşı: 37.000 TL.

Peki Türk medyasında maaşlar ne alemde? Tabi sıradan muhabirin maaşından söz etmiyorum bu soruyu sorarken. Sorum gazete ve televizyonların tepe isimleri için...

24 Nisan 2013 Çarşamba

İşte hergün yuttuğumuz o ilaç

Gazeteler… Her gün yuttuğunuz, yutturulduğunuz bir hap gibi hayatınızın içindeler. Sonu gelmeyen bir hap tedavisi uygulanıyor size, farkında değilsiniz. Hayatınız boyunca aldığınız bir hapın prospektüsünü okumak elbette en doğal hakkınız? Ters Ninja yine yapıyor yapacağını ve Coca Cola’nın formülünden, Ajda‘nın, Hande Ataizi‘nin estetik operasyonlarından, devlet büyüklerimizin akrabalarının mal varlıklarından bile iyi gizlenen medya hapının prospektüsü bulup afişe ediyor. İşte Mediasilin’in prospektüsü...

17 Nisan 2013 Çarşamba

Tönbekici neden Rant'ı böyle savunuyor?

"Para diye bir şey var. Rant diyorlar, rant ayıp bir şey değil. Bu binanın restorasyonu pahalı ve o firma bunun parasını kazanmak zorunda."

Böyle diyor Vatan gazetesinin anlı şanlı kadın yazarı Mutlu Tönbekici, geçenlerde katıldığı bir televizyon programında. Hem de bağıra çağıra, kendisine yüksek sesle yanıt verildiği için elinin ayağının dolandığını, rahat konuaşmadını söylediği sırada, sesi giderek daha çok artarken böyle diyor.

Konu Emek sineması. Bir süredir yıkılacağına kesin gözle bakılan, ancak bir umut belki yıkılmaz diye düşünülen Emek sinemasının da içinde olduğu, İnci Pastanesinin ve hatta SESAM'ın bir dönem konuşlandığı Circle d' Orient (Serkaldoryan) binasının neden yıkılması gerektiğini anlatırken böyle söylüyor Tönbekici:
 
"Beyoğlu'nun ortasında bir bina cesediyle yaşıyoruz, biz ne biçim sinemalarda izliyoruz diye protesto etmiyor, leş gibi kokusu vardı. En son bu sinema kendi kendine kapandı, rekabet edemedi. O kadar seviyorlardı da niye gitmiyorlardı. Bakımsız, bir sürü sebeplerden dolayı olmadı. Ben buranın Paris'teki gibi bir kültür merkezi olmasını isterim. Para diye bir şey var. Rant diyorlar, rant ayıp bir şey değil. Bu binanın restorasyonu pahalı ve o firma bunun parasını kazanmak zorunda."





5 Nisan 2013 Cuma

1908: Babıâli Yokuşunda Gazete Yağmuru

Ahmet İhsan Tokgöz, ikinci meşrutiyetin ilanından sonra basın hayatındaki çeşitliliği ve değişimleri gazeteci gözünden anlatıyor. "Sıralanıp çıkan günlük gazeteler içinde gücünü siyasi bir kaynaktan alanlardan başkası tutunamadı."

İlk resimli kitapları bastırarak o dönem yayıncılık alanında öncülük eden Ahmet İhsan Tokgöz, Servet-i Fünun dergisinin de kurucusu. “Matbuat Hatıralarım”adlı kitabında 1868-1914 arasındaki 25 yıllık zaman dilimini gazeteci kimliği ile genel tarih, basın, yayın ve edebiyat çerçevesinde anlatıyor. Alpay Kabacalı'nın yayına hazırladığı ve İletişim Yayınları'ndan çıkan kitaptan Meşrutiyet'in 100. yılı nedeniyle ilgili bölümü aktarıyoruz.

“Eli kalem tutanlarının hepsi yazar oluyordu”

Meşrutiyet ilanının ilk on gününde doğrudan doğruya içine karıştığım siyasi rollerim bittikten sonra her gün ibrete, incelenmeye ve hikâye olunmaya değer türlü türlü olaylarla oluşumların seyircisi oldum. Hele Babıâli Caddesi, gazeteci­lik ve yazarlık noktalarından çok tuhaf manzaralar gösteri­yordu. O neydi? Sanki ülkenin eli kalem tutanlarının hepsi yazar oluyordu. Kimin beş on parası varsa, hemen bir gazete kurmaya kalkıyordu. Hazır parası olmayanlar, evlerindeki mallarını satıp matbaa ve gazete açıyorlardı. Yayına başla­yan günlük gazetelerin sayısı elliyi geçmişti; dergilerin, risalelerin hesabı yoktu.


Baş sansürcü Hıfzı Bey

İlk resimli kitapları bastırarak o dönem yayıncılık alanında öncülük eden Ahmet İhsan Tokgöz, Servet-i Fünun dergisinin de kurucusu. “Matbuat Hatıralarım”adlı kitabında 1868-1914 arasındaki 25 yıllık zaman dilimini gazeteci kimliği ile genel tarih, basın, yayın ve edebiyat çerçevesinde anlatıyor. Alpay Kabacalı'nın yayına hazırladığı ve İletişim Yayınları'ndan çıkan kitapta Abdülhamit dönemi sansürü ile ilgili satırlar çok dikkat çekici...

 
“(…)
Saraçhanebaşı’nda bahçe içinde bir ak konak; her gün güneş battıktan sonra bu konak kapısının çıngırağı sık sık çalınır; her çalışta kapıdan içeri elinde ya da koltuğunda tomar biçiminde sarılı kâğıtlarla bir hamal girer. Hamal yolu bilir; hiç kimseye bir şey sormadan doğru konağın kahve ocağına gider, elindeki yarı ıslak kâğıt tomarını oradaki ışığa uzatır, kendisi kahve ocağının bir köşesine çöker. Her akşam gelen hamallar iki olur, üç olur, dört olur kimi kez ona kadar çıkar. Bu hamallar gazete basımevlerinden gelirler. Konak Abdülhamit’in Basın Müdürü ve Başsansürcüsü Hıfzı Bey’indir.
Beyefendi yukarıda odasındadır; gazete provalarını, ilk gelen hamal sırasıyle Sansürcü Bey’in önüne dizerler.

Hıfzı Bey hepsini okur, beğenmediği yerleri bozar, kuruntuya yol açacak şeyleri kaldırır, kimi kez üç dört sütunluk bir yazıyı baştan aşağı kırmızı mürekkeple çiziverir, ya da makalenin başına “istizan” yazar; çünkü istizan ya da soru işaretiyle gelen yazıların o gece kullanılması olacak şey değildir. Bunun için idi ki gazete basımevleri Sansürcü Bey’in konağına en az iki sayfa fazla gönderirlerdi.
İlanları bile sansürcü Bey’in görmesi zorunlu idi.
(…)

Behçet zamanında sansürcü olan Hıfzı Bey 1894’de dairede kurulan basın müdür yardımcılığına geçti, daha sonra Behçet Bey’in ayrılmasıyla müdür oldu ve denilebilir ki sansürlüğün en şiddetli dönemi bu müdürlükte başlamıştır.
Tam on beş yıl, bir gün bile ara vermeden, bin türlü tehlike ve gözdağını göze alıp gündüz Babıâlide, gece sabahlara değin Saraçhanebaşı’ndaki konağında sansürcülük yapan ve ara sıra çağrıldıkça yürek çırpıntısı ile saraya koşan bu adam, nişanlar rütbeler almış, yüksek aylığa geçmiş, çok bol bağışlara konmuştu.

Zavallı adam başı taçlıların ne olduğunu anlamamış olduğu için birdenbire hastalandığı sırada her gün padişahça hatırının sorulduğu ile övünürken, hastalığının ağırlaşmasından sonra saraydan gelen giden olmadığını görerek çok üzüntüye uğramıştı; sansürcülük işi durmayacağı için daha o yatakta kıvranırken yerine adam getirilmişti. (…)”

(Ahmet İhsan Tokgöz, Matbuat Hatıralarım, c I. S. 82-86)

Eleştirirsem işimden olurum demişti o kehaneti tuttu

Habertürk yazarı Amberin Zaman bundan tam 2 yıl önce 8 Mart 2011 günü CNN Türk'te katıldığı Medya Mahallesi programında ilginç bir itiraf ve kehanette bulunmuştu.

Kendisinin aynı zamanda yabancı basının da üyesi olduğunu hatırlatan Zaman, "Ben de dış basının içindeyim. The Economist gazetesinin Türkiye temsilcisiyim aynı zamanda" demiş ve yurt dışından Türkiye'deki son gelişmelerin nasıl görüldüğünü anlatmıştı.