24 Mayıs 2013 Cuma

Abdi İpekçi, Ülkücü Ali ve Emin Çölaşan...


Haber,  24 Mayıs 1977 tarihli Milliyet gazetesinden: "Kültür Bakanlığı 'Ülkücü Ali' adında çocuk romanı çıkardı" başlığı aslında tüm olayı açıklıyor.

Haberde Emin Çölaşan'ın imzası var. Spotta şöyle deniliyor: "Romanda, ortaokul öğrencisi "Ülkücü Ali"nin köyünde "ülkücülük" çalışmaları yapıp nasıl örgüt kurduğu anlatılıyor"

Gazetenin genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi'nin Ecevit sempatizanı ve sosyal demokrat bir gazeteci olduğunu biliyoruz. Gazetede o dönem böyle haberlere sık rastlanıyordu. Sonuçta bu haberin üzerinden 2 yıl geçmeden İpekçi'de Ülkücü Gençlik Derneği yöneticisi Abdullah Çatlı ve Oral Çelik yönetimindeki bir ekip ve bir başka "Ülkücü Ali" Mehmet Ali Ağca tarafından öldürülecekti.


Dönemin Kültür Bakanı Rıfkı Danışman. İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu ve TODAİE mezunu. PTT Genel Müdürlüğü Yönetim Kurulu Üyeliği yapmış bir isim 3.(XIV), 4.(XV) ve 5.(XVI) Dönem Erzurum Milletvekilliği ile Ulaştırma Bakanlığı görevinde bulunmuş.


İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti sırasında yani 1977 seçimlerinden sonra CHP %41 oy almasına rağmen, elde ettiği 213 milletvekili hükümet kurmasına yetmediği için AP Genel Başkanı Süleyman Demirel tarafından AP-MSP-MHP'den oluşan hükümette Kültür Bakanlığı görevini yürütmüş Danışman.

Danışman'ın ismi yıllar sonra bir kez daha gündeme gelmişti. Yanda çocukluk fotoğrafları görünen UNİ-Mar şirketi, kendi yönetim kurulu başkan vekili ve genel müdürü Ahmet Ümit Danışman ve  Enerji Bakanlığı'nın yap-işlet-devret'lerden sorumlu müsteşar yardımcısı  Haldun Atıf Danışman kardeşler yüzünden babalarının adı yine gazete haberlerine çıkmıştı.

Müsteşar Yardımcısı abinin, enerji üreten bir firmanın müdürü olan kardeşinin şirketine bazı avantajlar tanındığı tartışması çıkmıştı.

Danışman'ın oğlulları böyle. Peki ya babası? Baba "Hoca" Sakıp Efendi Erzurum Müftülüğü görevinde bulunmuş bir isim.  Sakıp Danışman'ın ölümünden kısa bir süre önce Fethullah Gülen ile yaşadığı bir problem Gülen tarafından da şöyle anlatılıyor:

Sakıp Efendi, bir zaman kültür bakanlığı yapmış olan Rıfkı Danışman Beyefendi’nin babasıydı. Büyük bir âlimdi. Kendisinden çok az da olsa ders dinlemiştim. Gençliğim sırasında bir defasında Erzurum’da vaaz vermiş ve bir sinemada oynatılmak üzere afişleri asılmış bulunan “İslâmiyet’in Doğuşu” mu, yoksa “Hazreti Ömer’in Adaleti” mi, bir filmin oynatılmasını, “Eşya misliyle temsil edilir, kimse Hazreti Ömer’i, Hazreti Hatice’yi oynayamaz.” diyerek önlemeye çalışmış ve halkı uyarmıştım. Halk da usûlünce o filmin oynatılmasını protesto etmişti.

O zaman Sakıp Efendi Erzurum’da müftü idi. Bu hâdise, oldukça canını sıkmıştı. Daha sonra, askerde iken izinli olarak Erzurum’a geldiğimde yine vaaz etmek istedim. Önceki hâdise dolayısıyla Hocamız izin vermek istemedi. Halk, sokağa döküldü ve bunun üzerine müsaade etmek zorunda kaldı. Daha sonraları, hastalanıp yatağa düşünce, “Gidip bir ziyaret etsem, acaba kabul eder mi?” diye haber gönderdim. Kabul buyurmuşlardı. Ziyaretine vardım ve ölüm döşeğindeki o hasta adam beni kapıda karşıladı, boynuma sarıldı.

Evet, o öylesine kâmil bir insandı. Şark’ın daha başka şehirlerinden de âlim, kâmil zatlar çıkmıştır ama, böylesine mübarek insanlar o zaman en çok, Erzurum ve İstanbul gibi yerlerde bulunuyordu. (24.12.2011)
Küçük bir haber ve internette biraz gezinme bakın nasıl ilişkileri ortaya çıkartıyor. (Yine mi Yalçın Küçük gibi yazdım yoksa?)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder