25 Kasım 2015 Çarşamba

"Oya Tokgöz ve Öncü Doktora Tezleri" Belgeseli'nin düşündürdükleri

Türkiye'de iletişim eğitimi denilince akla gelen ilk isimlerden biri şüphesiz Oya Tokgöz.

Özgeçmişinde akademik kariyerini şöyle anlatıyor 'sevgili' hocam Tokgöz: 

"Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi giriş sınavını üçüncülükle kazanarak, Siyasal Bilgiler Fakültesinde okumaya hak kazandı. 1964 yılı Haziran ayında uluslararası ilişkiler bölümünden (o zamanki adıyla siyasi şubeden) mezun oldu. 

Birkaç yıl TRT Genel Müdürlüğü Haber Dairesinde çalıştıktan sonra, kazandığı UNESCO bursuyla ABD’deki Boston Üniversitesi School of Public Communication’dan 1969’da M.S in Journalism derecesini alarak mezun oldu. Kasım 1969’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okuluna asistan olarak girdi.

1970’li yıllarda Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde yapılan ilk beş iletişim doktorasından bir tanesini 1972 yılında tamamlayarak, siyaset bilimi doktoru ünvanını aldı." 

Onunla birlikte doktora yapan diğer isimler ise  Ünsal Oskay, Aysel Aziz,  Uygur Kocabaşoğlu ve Nilgün Abisel'di. (Hocanın özgeçimişine bu linkten bakabilirsiniz.)

Hıfzı Topuz'un katıları ile açılan Türkiye'nin ilk Basın Yayın Yüksek Okulu'nun İletişim Bilimi eğitimi almış akademik kadrosu işte böyle kurulmuştu. 

Kısa süre önce bir sözlü tarih çalışması yapıldı. Hem eski bir öğrencisi hem de Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde görevli olan Mutlu Binark'ın sorularına yanıt veren Tokgöz'ün anlatımı,  "Oya Tokgöz'ün tanıklığıyla iletişim bilimlerinde öncü doktora tezleri" ismiyle belgesel olarak yayımlandı.

Fotoğraf: Seyfettin Ersöz
GÖRÜNÜM GAZETESİ, Fotoğraf: Seyfettin Ersöz


Cüneyt Karakuş'un yönetmeni olduğu belgeselin amacı  Türkiye'de iletişim bilimleri alanına katkı veren ilk doktora tezlerini, konularını ve katkılarını, iletişim bilimleri eğitiminin kurumsallaşarak başlama gerekçesini ve bu eğitimin temellerini ortaya koymayı olarak adlandırılıyor.

Türkiye'de iletişim çalışmaları, iletişim sosyolojisi ve kitle iletişim kuramları alanındaki tartışmalara kaynaklık edeceği düşünülen belgesel internet ortamında da paylaşıldı.



Oya Tokgöz hocamız kısa süre önce (22 Ekim)  Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin düzenlediği, “İletişim Bilimciler İletişimi Konuşuyor” etkinliğine katılmış ve  "Türkiye’de iletişim alanının merkezini oluşturduk. Şimdiki iletişim akademisyenleri çok şanslı, ellerinin altında bakabilecek kaynakları var. Bizim dönemde çok az çalışma vardı. Temelini biz oluşturduk.” demişti.
Oya Tokgöz'ün Prof. Dr. Çiler Dursun’un dediği gibi "literatürü tarayınca her taşın altından isminin  çıktığı" doğru elbet. Ancak Oya Hocanın katkısının olduğu makale ve kitapların sürekli birbirini tekrar eden, 3-5 yılda bir yenilenerek tekrar yayınlanan çalışmalarla kalabalıklaştığını da unutmamak lazım.
Belgesele konu olan "Öncü doktora tezleri" Tokgöz ile birlikte ilk iletişim bilimci akademisyenler olarak çalışmalarını tamamlayan Ünsal Oskay, Aysel Aziz,  Uygur Kocabaşoğlu ve Nilgün Abisel'in tezleri.

Ancak insan ister istemez, Oya Tokgöz'ün Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve  iletişim bilimindeki belirleyici rolünü düşünüyor belgeseli izlerken. Onun yapılmasına engel olduğu tezler, yapılırken bitmemesi için çaba sarfettiği tezler geliyor insanın aklına. 

"Devletin ali menfaatleri" ve "milli birlik ve beraberliği sarsacağını" düşündüğü için YÖK'ün çizdiği sınırlarını daha da derinleştiren yöneticilik kariyeri geliyor konuyu yakından takip eden izleyicinin aklına.

Mutlu Binark ve Cüneyt Karakuş'un emekleri bir dönemi sözlü tarih çalışmasıyla ziyadesiyle "resmi söylem" içinde aktarıyor. Elbette bu da gerekli.

Umarım yol açıcı olur ve birileri de Oya Tokgöz ve onun gibi akademisyenlerin engellemeleri ile yapılamayan akademik çalışmalardan söz eden bir sözlü tarih çalışması kazandırabilir ülkemize.

14 Ekim 2015 Çarşamba

Dijital Yayın Dünyası ile AK Parti ilişkileri...

Cumhuriyet'ten Fırat Kozok,"Sarayın Sansür Timi" haberinde Digitürk, Türksat, Telekom, TİB, Turkcell gibi kurumların tepe isimlerini listelemiş. 

Enformasyon olarak bir kenarda dursun diye buraya da ekliyorum:


Sansür kararlarının çıktığı platformların tamamının ortak bir özelliği ise hepsinin AKP’nin “kadrolaşma havuzu”na dönmeleri.

KADRODA KİMLER VAR?

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Varank, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga, Başbakan Başdanışmanı Maksut Serim, Hilmi Güler ve Atilla Koç, Bilal Erdoğan’ın arkadaşı İbrahim Eren ve Abdullah Tivnikli.

Türksat
Örneğin Kablo TV ve Teledünya’nın bağlı olduğu Türksat’ın yönetim kurulu üyeleri Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’na yakın isimlerden oluşuyor. Üyeler arasında Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Varank, Cumhurbaşkanlığı Bilişim Teknolojileri Başkanı Ali Taha Koç, Başbakan Başdanışmanı Maksut Serim, AA Genel Müdürü Şenol Kazancı gibi isimler bulunuyor. Türksat karar organı listesindeki diğer isimler şöyle: Ulaştırma, Denizcilik, Haberleşme, Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Yusuf Suat Hasçiçek, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mehmet Hamdi Yıldırım.

Digiturk
Çukurova grubu tarafından kurulan Digitürk’ün gruba ait yönetim hakları, Mayıs 2013’te TMSF’ye geçmişti. TMSF, platformu geçen temmuz ayında Katarlı medya grubu Al Jazeera bünyesindeki BeIN Media Group’a satılmıştı. 3.5 milyon abonesi bulunan platformun satış fiyatı ise açıklanmamıştı. Satış öncesi Katar emirinin sadece iki saatliğine Türkiye’ye gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi dikkat çekmişti. Katarlı firmanın AKP ile yakınlığı kamuoyunda tartışma konusu olmuştu. Digiturk’ün 7 kanalı platformdan atmasının ardından başta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere siyasiler art arda tepki göstermiş ve çok sayıda abonelik iptali gelmişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Ankara’daki katliamın ardından önceki gün kabul ettiği Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’la birlikte verdiği fotoğraf karesine yerleştirdiği Digiturk kumandası tartışma yarattı.

Telekom
Digitürk ve Kablo TV’den önce sansür operasyonunu gerçekleştiren Tivibu ise Türk Telekom’un dijital yayın platformu. Yaklaşık 10 yıl önce, AKP iktidarı döneminde Türk Telekom’un yüzde 55’i Suudi Öger Grubu’na satılmıştı. Dev şirketin yüzde 30’u Hazine’de, yüzde 15’i ise halka açık. Telekom da yine diğer platformlar gibi AKP’li ya da AKP’ye yakın isimlerin “havuzu” haline getirildi. Telekom’un yönetim kurulunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “prenslerinden”, Erdoğan’ın danışmanı İbrahim Kalın’ın kızının okul taksitlerini ödeyen, 25 Aralık operasyonunda adı geçen işadamı Abdullah Tivnikli, eski Başbakanlık Müsteşarı ve yeni Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, AKP’li bürokrat Fahri Kasırga, Bilal Erdoğan’ın arkadaşı ve TRT Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Eren, Erdoğan’ın ekonomi başdanışmanı Yiğit Bulut gibi isimler yer alıyor.

Turkcell
AKP’nin kadrolaştığı bir diğer kurum da Turkcell oldu. Kurumun yönetimine ardı ardına AKP’li eski bakanlar atandı. Yapılan kadro değişikliklerinden sonra firmanın reklam bütçesi yandaş gazete ve televizyonlara kaydırıldı. AKP’li eski Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, yine eski AKP’li Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Bezm-i Alem Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Ahmet Akça, Turkcell’in yönetim kadrosundaki bazı isimler.

TİB
Tüm bu özel kuruluşların yanı sıra özellikle internet sansürü konusunda AKP iktidarında yıldızı parlayan bir diğer kurum da Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı. 2005’te AKP tarafından kurulan TİB, iktidardan gelen talepler üzerine anında erişim engeli uygulayabiliyor.

24 Temmuz 2015 Cuma

Kurtuluş Tayiz'in PKK yazıları ile Kadir Cangızbay'ın travestilerinin ne ilişkisi var?

Akşam yazarı Kurtuluş Tayiz, "Uykuda polis öldüren cici çocuklar!" başlıklı yazısındaki satırlar ile aklıma çok ilginç şeyler düşürdü. Ne diyor Tayiz:

"...PKK'lılar cici çocuklardı; doğaya zarar vermemek için sigara izmaritlerini bile yere atmıyorlardı! PKK kuşları, böcekleri seven, koruyan bir örgüttü! Doğan Medyası ve Cumhuriyet, aylarca bu propagandayı yaptı millete.
Medya örgütün kanlı yüzüne giydirdiği güleryüzlü maskeyle milleti aldattı. Doğan Medyası, uykuda insan katleden canileri "cici çocuk" diye maskeleyerek kaleden içeri aldı, milletin savunmasız anında vurulmasına yol açtı.
Maalesef merkez medya kale kapılarını düşmana açan hain rolünü oynadı."
Tayiz'in Doğan Medyası dediği Hürriyet'e "çakmak" için çaba sarfettiği, bu arada ihmal etmeden Gülen Cemaati'ne laf sokuşturduğu, hatta yetinmeyip göze girebilmenin yolunun Erdoğan'a yağ yakmak olduğunu anımasığı anda "Ülke ne zaman zor duruma düşse, milletin başı ne zaman sıkışsa gözler onu arıyor. AK Parti'lisinden CHP'lisine ve MHP'ye kadar milletin güvendiği, işleri yoluna sokacak isim olarak gördüğü tek kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan. Türkiye'nin en büyük artısı bence bu." demesinin altında yatanlar yazının kendisinden daha ilginç bence.



Sevgili hocam Kadir Cangızbay'ın derslerinde anlattığı, (hatta ders notlarında da yazdığı ama benim bir türlü bulamadığım) bir travesti örneği vardır. 

Kadir Hoca derdi ki: 

"Travestiler, gerçekte 'kadın' olmadıkları için, yani kadınlığa sahip olmadığı için, bu gerçeği gizlemenin yolu olarak 'kadın'lığı abartmayı tercih ederler. Aşırı makyaj, dikkat çekici frapanlıkta giyim, kadınsı olduğunu düşündükleri kırıtma, dikkat çekici kadar çok 'kadınsı' kahkahalar... Bunların hepsi 'gerçek kadın' olmadığı gerçeğini gizlemek için yapılan abartılı davranışlardır." 

Benim mealen aktardığım bu sözlerin altında şöyle bir gönderme vardı aslında: "Türkiye'deki faşistler..." derdi Kadir Hoca masanın üzerinde duran viski sodasından bir yudum alıp, sigarasından bir nefes çektikten sonra de şöyle devam ederdi: 

"Türkiye'deki faşistlere bakın, çok büyük bir kısmı gerçekte Türk entisitesinden değildir. 12 Mart ve 12 Eylül'ün önemli faşistleri Çerkezdir. 'Türk' olmadıkları için, kendilerinde olmayan bu durumu aşırı şekilde abartılı olarak vurgular, herkesi Türk olmamak ile suçlar, Türk olmayanlara zulmederler..."

Hocamın haklılığına bir diğer örnek Alparslan Türkeş'in Kıbrıslı, Türk Milliyetçiliğinin temeli olan 9 Işık tezlerinin ise Hindistan'dan apartılmış olması sayılabilir mutlaka... Ya da Reha Oğuz, Yağmur Atsız gibi Turancıların birbirlerini dahi Türk olmamak ile suçlaması, kafa taslarını ölçtüklerinde Türk standart ölçüleri dediği ölçülerde çıkmaması sayılabilir.

Peki bunlar nereden geldi aklıma... Hemen başa dönelim... Kurtuluş Tayiz yüzünden geldi aklıma.

Taraf gazetesinin yazı işleri müdürü iken patron tarafından görevden alınması ile gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Oral Çalışlar'ın istifasına ardından da gazetedeki pek çok yazarın ayrılmasına yol açan Tayiz aslında kim diye bir bakalım...

Tayiz şu ara 41 yaşında olsa gerek. Vanlı Azeri bir ailenin çocuğu. Baba MHP'li, anne MSP-RP çizgisini destekliyor. Ortaokuldan terk, yani ilkokul mezunu. 16 yaşında PKK saflarına katılmış. 1991-2004 yılları arasında Diyarbakır Cezaevinde PKK hükümlüsü olarak hapis yatmış. 2004 yılında Özgür Gündem'de çalışmaya başlamış. "PKK savaş ilan edince" "gazetecilik yapmak istediği için" kovulmuş.  2007'de Taraf yazı işlerinde çalışmaya başlamış. Yazı işleri müdürü olmuş. Patron "Erdoğan'a karşı savaş açmak istediği için" 2013 yılında Taraf'tan da kovulmuş. Sonrasında şimdi hala yazdığı Akşam gazetesinde... 

Bu yaşamöyküsünü kendisi anlatıyor. Habertürk'ten Kürşad Oğuz'a. 13 yıl PKK davasından hapis yatan, 'silahlı mücadele'ye katıldığını reddeden, ama sosyalist bir örgüt olduğunu söyleyen PKK için yıllarını veren, hapisten çıktıktan sonra da PKK saflarında, en azından medya kanadında yer alan bir isim.

Tayiz'in bugün köşesinde yaptığı, Kadir Cangızbay Hocamızın anlattığı travesti hikayesine benzemiyor mu? Kendisinin geçmişini unutturması için PKK'ye her bulduğu fırsatta vurması lazım. Ama yetmez, patronunun "iki erkek arasında aşk olurmuş" diyerek çıtayı yükselttiği Erdoğan sevgisini gözle görülür, elle tutulur şekilde yazması lazım. 

Çünkü "yandaşlık" da denilen bu tavır, tıpkı Olimpiyatların sloganı gibi: Citius, Altius, Fortius... Yani: "Daha Hızlı, Daha Yükseğe, Daha Güçlü".

24 Nisan 2015 Cuma

100 yıl önce Osmanlı basını da katledildi!

Ne kadar farkındayız bilinmez ama 24 Nisan sadece Ermenilerin değil Osmanlı gazetecilerinin ve Osmanlı gazeteciliğinin de katledildiği bir tarih...
 Ermeni meselesiyle ilgili tartışmalar ile gündeme gelen 24 Nisan giderek daha çok bilinir oldu.
Farklı perspektiflerden "Büyük Felaket", "Ermeni Soykırımı" ya da "Ermeni Tehciri" diye de anılan, 1915 yılında 'Osmanlı Devleti tebaası olan Ermenilerin yurtlarından Suriye çölüne sürgün edilmesinin yıl dönümü' diye de bilinen 24 Nisan, aslında İstanbul'da yaklaşık 250 kadar Ermeni aydınının tutuklandığı tarih.

Ama 24 Nisan'ı aynı zamanda hükümetinin Osmanlı basınını 'katlettiği' tarih olarak da değerlendimek mümkün...

Neler oldu 24 Nisan 1915'de? Önce ona bir bakalım ki "Osmanlı basınının katledildiği tarih" iddiamızı anlamlandırabilelim:

24 Nisan 1915 gecesi, yaklaşık bir yıldır savaşta olan Osmanlı Devleti hükümetinin direktifi ile emniyet güçleri ellerindeki isim listelerinde yer alan Ermeni aydınlarını tutuklamaya başladılar.

BİR GECEDE 200 KİŞİ TUTUKLANDI
Nesim Ovadya İzrail'in araştırmasında altını çizdiği gibi, 24 Nisan gecesi Osmanlı emniyeti, İstanbul'da ellerindeki listede yer alan isimlerden büyük kısmını, yaklaşık 200 kadarını tutuklamıştı. İzrail, çalışmasında 900 bin nüfuslu şehirde 200 kişinin tutuklanmasının, bugünün nüfusu ile karşılaştırıldığında yaklaşık 3000 kişinin tutuklanmasına denk olduğunu ortaya koyuyor.
Bu geniş kapsamlı operasyon "ayaklanma hazırlığı" içerisinde olduğu ileri sürülen Ermeni aydınlarının büyük çoğunluğu tutuklandıktan sonra yargılanmaksızın  Çankırı'ya gönderildi.

24 Nisan 1915 Cumartesi günü başlayan operasyon ile tutuklanan 250 kadar Ermeni Aydınının arasınds 19 doktor, 3 diş hekimi, 6 devlet memuru, 3 belediye baaşkanı, 2 öğrenci, 9 eczacı, 8 hukukçu, 4 mimar, 2 bilim adamı, 7 din adamı, 2 tiyatrocu, 36 öğretmen ve tek mesleği gazetecilik olan 10 kişi vardı. Ancak tutuklananların büyük çoğunluğu dönemin Ermeni ve Osmanlı gazetelerinde yazar olarak isim yapmış kimselerdi. Tutuklananlar arasında ayrıca 5 dizgici, 4 kitapçı da yer alıyordu.

OPERASYON AZADAMARD GAZETESİNDEN BAŞLADI
Zaten gece yarısı yapılan operasyona Pera'daki Taşnaksutyun Parti Merkezi ve partinin yayın organı olan Azadamard gazetesi ve matbaasından başlanılmıştı.
Binada bulunan tüm editör, muhabir ve büro personeli tutuklanmış, binaya karakol kuran polis, haberi olmadan buraya gelen herkesi de gözaltına almıştı. O kadar ki, gazetenin sadece muhabir, yazar, editörleri ve matbaa işçileri değil, çaycısı Hampartsum Balasan da tutuklanıp Ayaş'a gönderilen ve orada katledilenler arasındaydı.

Tutuklanan Ermeni Aydınların geri dönmeyeceğinden herkes o kadar emindir ki gazetenin yöneticileri ve çalışanları tutuklandıktan hemen sonraki günlerde, matbaa makineleri İttihat ve Terakki'nin yayın organı olarak bilinen Hüseyin Cahit Yalçın'ın başyazarı olduğu ve Ahmet Emin Yalman'ın da çalıştığı Tanin gazetesinin binasına taşınmıştı.

25 Nisan'da devam eden operasyon ile tutuklanan Ermeni Aydınların sayısı 250'ye ulaştı. Tutuklular, 26 Nisan günü trenlerle Ankara'ya oradan da at arabaları ile Çankırı ve Ayaş'a gönderildiler. Yargılanma ya da mahkeme süreci yaşanmadı.

KİRKOR ZOHRAB DA TUTUKLANIYOR
İstanbul'daki Ermeni Cemaati'nin önde gelen isimlerinden olan Kirkor Zohrab, 24 Nisan 1915 gecesi yapılan operasyonda tutuklanmamıştı. Bunda Zohrab'ın İttihat ve Terakki listesinden milletvekili seçilmiş olmasının da payı olsa gerek. Ancak ilerleyen günlerde, tutuklama operasyonuna karşı Sadrazam ile görüşmesi ve serbest bırakılmaları için çalışmalar başlatması, Zohrab'ın da tutuklanmasna yol açtı.

Tehcir kararını uygulamaya koyan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin önde gelen ismi ve dönemin iç işleri bakanı Talat Paşa ile birlikte zaman geçiren, bezik oynayan Kirkor Zohrab, yine böyle bir gecenin ardından İttihat ve Terakki Kulübünden evine dönmesinin ardından gözaltına alındı.
20 Mayıs 1915'te tutuklanarak Çankırı ve Ayaş yerine Diyarbakır'a doğru yola çıkarılan Zohrab, 15 Temmuz 1915 tarihinde eşine yazdığı mektupta "öldürüleceğinden emin olduğunu" anlatıyordu.
Zohrab, Urfa yakınlarında Teşkilat-ı Mahsusa'cı Çerkez Ahmet çetesi tarafından başı taşla ezilerek öldürüldü.

Çerkez Ahmet, 30 Eylül 1915'de Zohrab'ı öldümesinden 2 ay kadar sonra Şam'da dönemin İttihat ve Terakki liderlerinden Cemal Paşa tarafından, cinayet ve yağma suçlaması ile yargılandı ve asıldı.
Ancak öldürülen diğer Ermeni Aydınlarının katilleri cezalandırılmadı.

250 ERMENİ'DEN 174'Ü KATLEDİLDİ
24 Nisan'da başlayan operasyon ile gözaltına alınıp Çankırı ve Ayaş'a sürülen yaklaşık 250 Ermeniden 174'ü hiç bir yargılama olmaksızın katledildi. 76 kişi ise her şeye rağmen sağ kurtulabilmişti.

Öldürülen Ermeniler arasındaki gazeteciler, Osmanlı Devletinin yurttaşı olmasına rağmen  TGC ve ÇGD gibi meslek kuruluşları tarafından dahi "katledilen gazeteciler", "basın şehitleri" gibi listelere dahil etmiyor.

Ne kadar farkındayız bilinmez ama 24 Nisan sadece Ermenilerin değil Osmanlı gazetecilerinin ve Osmanlı gazeteciliğinin de katledildiği bir tarih. Tutuklanan, sürgüne yollanan, vahşice katledilenler Osmanlı devletinin yurttaşı olan Ermenilerdi. Çıkardıkları, yazı yazdıkları gazeteler Osmanlı basını diye anılan gazetelerdi. Onların öldürülmesi, Osmanlı gazeteciliğini de bir parça öldürdü.

İŞTE 1915'DE ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER
Necati Abay'ın derlediği listelerde 32 Ermeni gazetecinin de tehcir sırasında öldürülenler arasında yer aldığı görülüyor. Tespit edilemeyen, gazetecilik yaptığından emin olunamayan başka isimlerin de olma olasılığı çok yüksek. İşte 1915 yılında yaşamını yiten o gazeteciler:

1- Kevork Ferid, Tasvir’i Efkar gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü,
2- Hovhannes Kazancıyan, gazeteci-yazar, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü,
3- Krikor Torosyan, Dizağik mizah dergisi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü,
4- Sarkis Minasyan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ayaş, 5 Mayıs 1915
5- Sarkis Suin (Süngücüyan), İravunk (Hak) gazetesi, 1 Haziran 1915’te tutuklandı.
6- Nerses Papazyan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915
7- Harutyun Şahrigyan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, milletvekili, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915
8- Garabed Paşayan Khan, yazar, doktor, milletvekili, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915
9- Levon Larents, Tsayn Hayrenyats (Vatanın Sesi) gazetesi, Murc (Çekiç) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915
10- Simpad Pürad, Pünig gazetesi, Kağapar (Fikir) dergisi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915
11- Hampartsum Hampartsumyan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915
12- Keğam Parseğyan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915
13- Şavarş Krisyan, Marmnamarz (Beden Eğitimi) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915
14- Siamanto (Adom Yarcanyan), Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915
15- Armen Doryan, yazar, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Ankara 1915
16- Sarkis Parseğyan (Şamil), Aşkhadank (Emek) gazetesi, Ankara 1915
17- Yervant Srmakeşhanlıyan (Yerukhan), gazeteci-yazar, Harput, 1915
18- Tılgadintzi (Hovhannes Hanıtyunyan), gazeteci-yazar, Harput 1915
19- Gagik Ozanyan, Merzifon Halguni dergisi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Sivas 1915
20- Mardiros H. Kundakçıyan, Ceride-i Şarkiye gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Kayseri’de idam edildi.
21- Vıramyan (Onnig Tertsagyan), Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, Van, 1915
22- Dikran Odyan (Aso), Yergir (Ülke) gazetesi, 1915
23- K. Khajag (Karekin Çakalyan), yazar, Diyarbakır 1915
24- Rupen Zartaryan, Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Diyarbakır 1915
25- Karakin Gozikyan (Yesalem), Manzume gazetesi, NorGyank (Yeni Hayat) dergisi, Trabzon sürgünü, 1915
26- E. Agnuni (Khaçadur Malumyan), Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Diyarbakır, 5 Mayıs 1915
27- Krikor Zohrab, gazeteci-yazar, milletvekili, İstanbul 20 Mayıs 1915 sürgünü, Urfa, 15 Temmuz 1915
28- Mihran Tabakyan, yazar, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Yozgat, Ağustos 1915
29- Hagop Terziyan (Hagter), gazeteci-yazar, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Yozgat 24 Ağustos 1915
30- Diran Kelegyan, Sabah gazetesi yayın yönetmeni, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Çankırı, 26 Ağustos 1915
31- Taniel Varujan, yazar-şair, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Çankırı, 26 Ağustos 1915
32- Rupen Sevag, (Çilingiryan), Azadamard (Özgürlük Savaşımı) gazetesi, İstanbul 24 Nisan 1915 sürgünü, Çankırı, 26 Ağustos 1915 
( Bülent Tellan )

23 Aralık 2014 Salı

BirGün'ün manşetiyle gazetecilik mi yapıyor?

Bugün değin Erdoğan'ın gözüne bant çeken manşetiyle çok eleştirilen, Osmanlıca tartışmasıyla ilgili manşetinde 'hırsız' yazmak isterken 'hayırsız' yazarak büyük bir yanlışa imza atan BirGün gazetesi bugünkü manşeti ile de çok konuşulacak gibi.

Gazete, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Doğum kontrolü ihanettir' açıklamasına atıfta bulunarak isim vermeden gazetenin manşetinden esti gürledi.

OKUMAK İSTEYEN OKUR, İÇ SAYFALARA BAKABİLİR


Gazete manşetin üst başlığında "Doğum kontrolü terörü, ihanetçi kondom vb şeyleri okumak isteyen okurlar iç sayfamıza bakabilirler" ifadelerini kullanırken manşet başlığında ise "Bir sarayda oturan ve sürekli saçmalayan biri var işte artık biz o kişiye laf yetiştirmek istemiyoruz" ifadesini kullandı.
Deneme
GAZETENİN GÖREVİ LAF YETİŞTİRMEK Mİ?

BirGün'ün muhalefet cephesinde çok ses getiren ve sosyal medyada defalarca paylaşılan bu manşeti bir gazetecilik tartışmasını da ortaya çıkardı.

"Gazetecinin görevi ve sorumluluğu, olan biteni halka iletmektir." ilkesinden yola çıkarak BirGün'ü eleştirmek mümkün. 

"BirGün, herhangi bir haberin aktörüne laf yetiştirmek zoruda olmadığı gibi böyle bir davranışın içine girmesi onu gazeteci olmaktan çıkartır"  yorumunu yapmak da öyle.

Her halükarda adından söz ettirmeyi amaçlayan bir manşet ise BirGün'ün hedefine ulaştığını da kabul etmek zorundayız.

12 Aralık 2014 Cuma

Cemaat medyasına operasyon mu Algı operasyonu mu?

Önce Fuat Avni (11.12.2014) Gülen Cemaati'nin medya ayağına dönük dev bir operasyon yapılacağını iddia etti. Ardından Zaman gazetesi önünde bir miting, Adliye ve Eminyet önünde protestolar yapıldı.

Toplum hükümet-cemaat savaşında bugüne kadar operasyonların hepsini bilen isim olarak değerlendirdiği Fuat Avni  isimli Twitter hesabından gelen bu medyaya yönelik operasyona tamam gözüyle bakarken, aynı hesap, operasyonun sızması ve  gelen tepkiler yüzünden iptal olduğunu açıkladı.

Ne olduğuna bir kez daha bakalım sırayla sonra da yorum yapmaya çalışayım.

FUAT AVNİ'DEN 150 GAZETECİYE OPERASYON TWEETİ

 
Zaman, Bugün ve Taraf gazetelerinin genel yayın yönetmenlerinin de aralarında 150'ye yakın gazetecinen gözaltına alınacağını öne süren Fuat Avni, "Kerim Balcı, Nuh Gönültaş, Adem Yavuz Aslan, Erhan Başyurt, Bülent Keneş Mehmet Baransu ve Emre Uslu listede" dedi.

BARANSU, USLU, KENEŞ, GÖNÜLTAŞ...

Yarın yani 12 Aralık Cuma günü İstanbul, Ankara ve Malatya merkezli operasyonlar yapılacak.
Bunları haber yapan Kerim Balcı, Nuh Gönültaş, Adem Yavuz Aslan, Erhan Başyurt, Bülent Keneş Mehmet Baransu ve Emre Uslu listede.

Ayrıca Zaman, Bugün ve Taraf gazetelerinin Genel Yayın Yönetmenleri de göz altına alınacaklar listesinde.

Cemaat geneline yargı ayağı, medya ayağı, emniyet ayağı gibi geniş çaplı operasyon yapılacak.
Operasyon kapsamında gözaltına alınacak gazeteci sayısı 150'ye yakın.

Genel olarak operasyonun merkezi İstanbul TEM Şube. Ekrem Dumanlı dahil Zaman Gazetesi'nin neredeyse yarısı gözaltı listesinde.

Cemaat'le birlikte muhalif basın ve merkez medya da operasyon kapsamına dahil edildi.
28 Şubat gerekçesi ile Merkez Medya'ya, Türkiye'nin tanınmış iş adamlarına, medya patronlarına ve yazarlara operasyon yapılacak.

Cemaate operasyon yapılırken Ergenekon'un intikamı diye susturulan merkez medya sonraki safhada 28 Şubat bahanesiyle tasfiye edilecek.

İŞTE FUAT AVNİ'NİN O TWEETLERİ

ekran-resmi-1436-02-19-3.01.48-pm.png
ekran-resmi-1436-02-19-3.02.32-pm.png
ekran-resmi-1436-02-19-3.02.39-pm.png
ekran-resmi-1436-02-19-3.02.47-pm.png
ekran-resmi-1436-02-19-3.02.53-pm.png

ekran-resmi-1436-02-19-3.26.23-pm.png
ekran-resmi-1436-02-19-3.26.41-pm.png
ekran-resmi-1436-02-19-3.29.53-pm.png
ekran-resmi-1436-02-19-3.29.58-pm.png
Deneme
ZAMAN GAZETESİ ÖNÜNDE EYLEM

İddianın ardından İstanbul'da Zaman Gazetesi ve Cihan Haber Ajansı çalışanlarına destek olmak için yüzlerce kişi, her iki yayın grubunun da bağlı olduğu Feza Gazetecilik'in önünde toplandı.

Grup, 'Biat edene saray, etmeyene zindan', 'Yolsuzluklar sıfırlanamaz' pankartları açtı; 'Demokrasi erlerinin yanındayız' sloganları attı.

Deneme


Operasyon iddiaları üzerine gazetecilere destek olmak için vatandaşlar yağmurlu havaya rağmen Vatan Caddesi üzerindeki Emniyet Müdürlüğü ile Çağlayan Adliyesi önüne akın etti.
Adliye önünde toplanan 2 bini aşkın vatandaş, demokrasi ve medyaya yönelik darbe anlamına gelecek operasyona karşı tepkilerini dile getirdi.

Deneme

BASIN SUSARSA BU İŞ BİTER Mİ SANDIN?

Vatandaşlar ellerindeki dövizlerde, 'Basını susturmakla bizi susturamazsınız', 'Hiç durmadan yürüyeceksiniz', 'Paraları süpürebilirsiniz ama Zaman'ı asla', 'Basın susarsa bu iş bitermi sandın', 'Dur yolcu, yolsuzluk çıkmaz sokak' 'Hırsızlığın yıldönümünde hırsız operasyonda' 'Korkma titre' gibi sloganlar dikkat çekti.

GÖKLERDEN GELEN BİR KARAR VARDIR

Vatan Caddesi üzerindeki İstanbul Emniyeti önüne de yüzlerce vatandaş akın etti. Yaklaşık bin kişi medyaya ve polisleri yönelik yeni bir operasyonu protesto etti.

DUMANLI "YA GELİN ALIN, YA DA BİZ GELİYORUZ"

Emniyete gelen vatandaşların ellerindeki pankartlarda, "Sıfırlanan paralar unutulmaz, Göklerden gelen bir karar vardır, 17 Aralık unutulmaz, 25 Aralık unutulmaz, bide "VIP" torpil unutulmaz" dövizleri yer aldı.

Ekrem Dumanlı: Bu sadece Zaman'ın meselesi değildir, bu özgürlük meselesidir

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Fuat Avni'nin birçok medya kuruluşuna yönelik 'intikam operasyonu' iddiasına yönelik olarak, "Bu mevzuyu cemaat-parti kavgası gibi senarize etmek çok büyük gaflet olur. Bunun faturasını bu ülke çok ağır öder. Böyle bir operasyon, demokrasiye, basın özgürlüğüne darbedir" dedi.

Hükümete seslenerek adeta rest çeken Dumanlı, "gelin alın bizi, alırsanız alın yoksa ben Adliye'ye gideceğim" dedi. "Türkiye'nin beşinci sınıf bir Ortadoğu diktatörlüğüne dönüşmesine razı olmayacağız" diyen Dumanlı cemaatin olası biroperasyon karşısında direnişe geçeceği mesajını verdi.

Dumanlı, “Mesela sadece Zaman, Todays, Bugün gazetesi, Samanyolu, Samanyoluhaber değil. Bunda başarılı olurlarsa ardından Sözcü Gazetesi, ardından Hürriyet Gazetesi, ardından başka gazete ve televizyonlar. Bu resmen hukuka yapılan bir darbedir, basına yapılan bir darbedir, fikir özgürlüğüne karşı yapılan bir darbedir.” dedi. 

İKİNCİ OPERASYON BOMBASI

Gündemi sarsan operasyon iddiasının ardından Fuat Avni, akşam saatlerinde bir kez daha ortaya çıktı. Twitter fenomeni bu kez operasyonu nasıl deşifre ettiğini yazdı, operasyona katılacak isimleri yazdı. 

"TARTIŞMALARA NEDEN OLDU"
Listeyi yayınladıktan bir saat sonra bir kez daha ortaya çıkan Fuat Avni, bu kez de hükümet cephesinden kendi attığı twetlerin etkilerini yazdı. Fuat Avni'nin iddiasına göre operasyonun deşifre olmasının ardından Ankara, cemaate yönelik operasyon için yeni yollar aramaya başladı. İşte o yazılarlar;


56.20141212011901.jpg 


NE OLUYOR PEKİ?

Kısa bir yorum yapmaya çalışayım tüm bunlara...

1. Ortada bir operasyon yok. Yapılacak iddiası var, sonra yapılan protestolar var, daha sonra yapılmayacak deşifre oldu diye vazgeçildi iddiası var. Sonuç olarak operasyon yok.

2. Cemaat, bugüne dek yapılan tüm operasyonların birinci elden ifa eden yapı olarak bu işin nasıl yapıldığını çok iyi biliyor. Bu nedenle onlardan gelen "nefret operasyonu" söylemi aklıbaşında insanları güldürencek kadar trajik, şoke edecek kadar da komik.

3. Cemaatin olmayan bir operasyonu var gibi göstermesinin nedeni ne olabilir sorusunun yanıtı net. Olmayan bir şeyi var gibi göstermek korkuyu büyütmekten başka birşey değil. Hele dünya medyasının bunu haber yapması, Fuat Avni'nin tweetlerin İngilizcelerini de atması... Bunlar da eklendiğinde, olmayan bir operasyon yapılacak gibi gösterilerek Erdoğan rejimini  zora sokmaya çalıştıkları ortada.

4. Cemaat ve çevresindeki halkaya siyasi bir müttefik olarak güvenilmeyeceği bu süreçte bir kez daha ortaya çıktı. Ahmet Şık ve Nedim Şener, Oda TV davası, KCK basın davası gibi süreçlerde gazetecileri tutuklayan, yargılayan, eleştirilere "basın özgürlüğü gibi göstermeyin" diye yanıt veren cemaat çevreleri bu kez kendisi basın özgürlüğü bayraktarlığına sığınıyor. Dumanlı'nın 2011'de yazdığı yazı tam da bugün kendisine söylenebilecek bir şey halini aldı.

5. Erdoğan rejimi böyle bir operasyon hedeflemiş ve uygulamaya koyacak iken deşifre olduğu için vazgeçmiş olabilir mi? Soruyu ikiye bölüp yanıtlayayım. Evet Erdoğan rejimi böyle bir operasyon hedeflemiş olabilir. 17 Aralık sonrası emniyette yapılan operasyonlar, medyaya da böyle bir uygulama yapılabileceğinin ispatı. Ancak vazgeçme herşeyi bozuyor. Bugüne dek geri adım atmamak ile övünen ve neredeyse övünmekte haklı olabilecek kadar az geri çekilen Erdoğan'ın böyle bir adımı sırf deşifre oldu diye atmaktan vazgeçmesi, üstelik gözaltına alınacağı söylenen isimlerin "bekliyoruz" demesine rağmen geri adım atması hiç de inandırıcı gelmiyor bana.

6.. Savaş giderek "kanlı" hale geliyor. Cemaat hükümeti daha da "kanlı" adımlar atmaya kışkırtıyor. Tüm bu "operasyon" polemiğinin tek gerekçesi de bu olabilir.

7. Cemaat çevrelerinin dile getirdiği gibi "nefret" değil belki ama ismi "Algı operasyonu" olmayı en çok hakeden de işte bu son yaşadığımız süreç olsa gerek.