12 Mart 2013 Salı

Gazeteci kovulur mu?

Son günlerde gündem yoğun. "İmralı Zabıtları" haberinden tut, Milliyet'te Hasan Cemal ve Can Dündar'a, hatta Hasan Pulur'a; Hürriyet'te Yalçın Doğan'a, Mehmet Y. Yılmaz'a, Kanat Atkaya'ya yapılan sansür'e dek yazılabilecek çok şey var...

Ama ben geçen haftanın gündeminde önemli yer tutan bir olayın arka planında, pek de önemli olmadığını düşündüğüm, lakin aslında aktörleri için önemli olan bir şeyi yazmak istiyorum.

Gazeteci kovulur mu?

Bu sorunun yanıtı basit aslında. Elbette gazeteci de kovulur.

"YA İZİN İSTEYECEĞİZ YA DA ZATEN KOVULACAĞIZ"
Milliyet yazarı Can Dündar, Başbakan'ın hoşuna gitmeyecei ileri sürülerek Patronajın direktifiyle Milliyet'teki yazılarına sansür uygulanmasına ilişkin soruya, Uludağ Üniversitesi İşletme Topluluğu tarafından rektörlük binasında düzenlenen panelde şöyle yanıt veriyor örneğin:

"Sözümüzü eğip bükmeden söyleyebildiğimiz sürece orada dayanmaya gayret edeceğiz. Eğer çok eğip bükmemiz istenirse izin isteyeceğiz ya da zaten kovulacağız. O zaman başka mecralarda yazmaya çalışacağız."

Can Dündar için "kovulmak" çok büyük bir mesele değil. Zaten aynı konuşmada "Herhalde Başbakan'ın istediği bir köşe yazarı olarak anılmak normal bir gazetecinin isteyeceği bir şey değil. Ama Başbakan'ın istemediği bir gazeteci olmak bizim için bir iltifat." diyerek tepkisini de gösteriyor.

İLK TEPKİ NAGEHAN ALÇI'DAN 

Peki bu kovulma meselesi nereden çıktı? İlk eleştiri geçen sene Ağustos ayında Akşam gazetesinden kovulan 8 yazardan biri olan Nagehan Alçı'dan geldi. 

Alçı'nın Milliyet gazetesinde köşe yazarlığına başlamasına dair bir haberin spotundaki "Alçı'nın kovulmasının ardından akıllarda bir tek soru vardı: "Yeniden yazmaya hangi gazetede başlayacak?"cümlesine tepki göstermiş ve "ben kovulmadım" demişti. Kendisine yakın bir ağabeyim aracılığı ile söylediği cümle bana ulaştı. Doğrusu ya gülüp geçtim. Çünkü o ne kadar itiraz ederse etsin, "kovulmuş"tu. Bana mesajı ulaştıran Ağabeyime "Peki! Bir daha öyle yazmam öyleyse" dedim.

İKİNCİ TEPKİ MUSTAFA SÖNMEZ'DEN

Ardından Mustafa Sönmez'in Cumhuriyet gazetesinden ayrılması süreci deyim yerindeyse bu konuya tuz biber ekti.

Kendisi için yazdığım haberin başlığındaki "Cumhuriyet kovdu" cümlesine takılmış. Uzun uzun mesajlaştık kendisiyle. Kovulma deyiminin "personel biliminde "to fire" diye geçtiğini, "yakmak" anlamına geldiğini" söyledi. Hatta kasıtlı olarak rencide etmek için kullanıldığını hatırlattı.

Kendisine böyle bir amacım olmadığını açıkça ifade ettim. Mesajlaşmalarımız sonucunda uzlaştığımızı düşünüyorum. 

BASIN TARİHİNE NOT DÜŞÜYORUZ

İşten çıkartma, yollarını ayırma, gönderme, iş aktine son verme, kovma,... Bunların hepsinin küçük nüanslar dışında aynı anlama geldiğini düşünüyorum. Ben de, üstelik bir değil birkaç kez kovuldum. Kovulmamın bana kişisel olarak zarar verdiğini, benden birşeyler götürdüğünü düşünmüyorum. Aksine bu dönemde bir gazeteci (hele bir köşe yazarı) yazdıkları birilerine dokunduğu, birilerini rahatsız ettiği için kovuluyorsa bu onun değil içinde olduğumuz medya ortamının sonucudur. Tarihe nasıl not düşüldüğünü ilerleyen yıllarda mutlaka göreceğiz.

Şimdi geri dönüp, birbirinden çok farklı ideolojik tutum sergileyen iki yazar için de aynı kelimeyi kullanmış olmamın, kimseyi rencide etmek gibi bir art niyet taşımadığını gösterdiğini görüyorum. Haklı olmayabilirim. Belki gerçekten de "kovuldu" diyerek o isimleri rencide etmişimdir. Ama ard niyetli bir tavır olmadığı ortada. Artık muhtemelen kimse için "kovuldu" yazmam ama gerçekte ne olduğunu ben biliyor olacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder