4 Şubat 2013 Pazartesi

Hem Mevlevi olup hem de kredi kartı reklamında oynanılır mı?

Geçenlerde Taraf gazetesinin yazısına sansür uygulaması nedeniyle istifa eden Barbaros Altuğ, Cumartesi günü Ayşe Arman'a röportaj verdi. 

Ayşe Kulin, Ahmet Altan, Perihan Mağden, Hasan Ali Toptaş, Latife Tekin, Kürşat Başar, Buket Uzuner, Canan Tan, Celil Oker, Murat Somer, Aslı Erdoğan, Hatice Meryem gibi isimlerin "Edebiyat Ajanı" olan Altuğ ilginç bir çıkışla hissettiklerime tercüman oldu.

Burada medya üzerine yazıp çizmeye çalışıyorum ama bir yandan medyatik karakterlere dönüşen iki yazarla ilgili olduğu için es geçmeyeyim dedim. 

İşte Barbaros Altuğ'un Orhan Pamuk ve Elif Şafak için röportajda söylediği sözler:
ORHAN PAMUK İNGİLTERE’DE 2 BİN SATTI

Orhan Pamuk çıkıp, “Çok satan yazarım” diyor. İngiliz Yayıncılar Birliği’nin raporunu yayımladım. Değilsin abi! İngiltere’de 2 bin tane satmışsın, 2 bin taneyle de en çok satan ilk 5 bin kitap arasına giremiyorsun. Niye bize öyleymiş gibi göstermeye çalışıyorsun? Nobel kazanmışsın, Orhan Pamuk’sun bunlara da tenezzül etme artık!

HEM KREDİ KARTI KULLANMIYORUM DİYECEK
HEM DE KREDİ KARTI REKLAMINA ÇIKACAKSIN

Elif Şafak’la alıp veremediğin ne?- Dünya çapında bir yazarsan, bazı şeylere tenezzül etmemelisin diyorum.
Ederse etsin sana ne!
- Beni ilgilendiriyor…
Neden?
- Çünkü okuruna vaat ettiği dünyayla yaptığı şey zıt. Shop and Miles reklamına çıkarsan, “Ben Mevleviyim” dememelisin! Dersen de aldığın parayı Mevlana Dergâhı’na bağışlamalısın. Çünkü netice olarak sen bir yazarsın, şarkıcı olsan beni ilgilendirmez. Ama yazardan beklediğimiz, ahlaki bir duruştur. Flaubert, “Ben Madam Bovary’yim” diyordu…
Elif Şafak “Ben Mevleyim” mi diyor?
- Tweet’lerine bak. “Dünyadan vazgeçtim” diyor. “Kredi kartı kullanmıyorum” diyor, e o zaman Shop and Miles kartının satışına nasıl yardımcı oluyorsun?
Elif Şafak senin yazarlarından daha meşhur ve daha fazla para kazanıyor diye gıcık oluyorsun!
- Yoo, geçen sene Ayşe Kulin en fazla kazanan yazardı. Resmi Forbes listesi var, Kültür Bakanlığı’ndan alıyorsun görüyorsun, bir numarada Ayşe Kulin var…

Dediğim gibi Altuğ tam da hislerime tercüman oldu. Ancak dün dikkatimi çeken benzer bir şeyi de buraya eklemezsem olmaz. 

BÜTÜN BAĞLARIN BAĞI PARA

Murat Belge'nin çevirisiyle Karl Marx, 1848 tarihli el yazmalarında  "... Para, her şeyi satın alabilme özelliğine, bütün nesneleri kendine mal edinme özelliğine sahip olduğu için, en yüksek mülklenme nesnesidir. Özelliğinin evrenselliği, varlığının her şeye kadir olmasıdır; dolayısıyla her şeyden güçlü bir varlık olarak görünür." diyor ve Shakespeare'in şiirini yorumlayarak şöyle devam ediyor:
Para yoluyla elde edebileceğim şey, satın alabildiğim, yani paranın bana satın alabildiği şey, paranın sahibi olarak, ben kendimim. Gücüm, paranın gücü kadar büyük. Paranın nitelikleri para sahibi olarak benim niteliklerim ve potansiyelimdir. Ne olduğum ve ne yapabileceğim, bu durumda, benim bireyselliğim tarafından belirlenmiş olmuyor.
Çirkinim ben, ama en güzel kadını satın alabilirim. Demek ki çirkin değilim, çünkü çirkinliğin etkisi, iticiliği, para karşısında yok oluyor.
Ben-bireysel yaradılışıma göre- topalım: ama para bana yirmi dört bacak veriyor; öyleyse topal değilim.
Ben kötü, namussuz, her türlü alçaklığı yapabilecek, kafasız bir adamım, ama saygı gösterilir paraya-dolayısıyla sahibine de.
En iyi şey paradır, dolayısıyla sahibi de iyidir: para benim dürüstlükten uzaklaşma zahmetine girmemi önlüyor, onun için dürüst sayılıyorum. Kafasızın biriyim ben, ama madem para her şeyin gerçek ruhu, para sahibi hiç ruhsuz olabilir mi?

Üstelik para sahibi en akıllı kişileri de satın alabilir; insan, akıllılardan daha güçlü olunca onlardan daha akıllı olması da gerekmez mi? Ben ki, para sayesinde, insan yüreğinin isteyebileceği her şeyi yapabilirim, bütün insan erdemlerine sahip değil miyim? Bu durumda para benim bütün yeteneksizliklerimi karşıtlarına dönüştürmüyor mu?

Beni insan hayatına bağlayan, beni topluma, doğaya, insana bağlayan şey para olduğuna göre, bütün bağların bağı değil mi para? Böylelikle aynı zaman da ayrılmanın da evrensel aracı değil mi? Bir araya getirmenin gerçek aracı olduğu kadar, asıl ayrılma akımı da odur, toplumun galvano-kimyasal gücüdür.
Marx'ın bu analizini her halde en yanlış anlayanlar ise  Demokratik Almanya Cumhuriyet'nin yönetim kadroları olsa gerek...

Çünkü 100 Alman Markı'nın üzerine Marx'ın portresini basmışlardı.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder