28 Aralık 2012 Cuma

Birinci yılında Uludere/Roboski faciası ve medya

Önce küçücük bir meseleyi yazayım...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuyla ilgili 15 Aralık'ta yaptığı son açıklamada,  "Oranın adı Uludere. Roboski ne demek?" dedi. 

Halbuki 2009 yılında Cumhurbaşkanı Gül Bitlis gezisi sırasında Güroymak ilçesinden Kürtçesi ile Norşin diye söz edince sanmıştık ki ismi zorla Türkçeleştirilen yerlerden resmen olmasa bile artık gerçek isimleri ile söz edebilecektik. 

Hatta Başbakan Erdoğan baba ocağı Rize'nin Güneysu ilçesinde kendisi yöneltilen eleştirleri ''Cumhurbaşkanımızı, Bitlis'te Güroymak İlçesi'yle alakalı 'Norşin' dedi diye eleştirdiler. Aç o zaman Atatürk'ün Nutuk kitabını o kitabın içinde Norşin sakinlerine nasıl hitap ettiğini gör. 'Norşin' diyor, 'Norşin halkı' diyor'' şeklinde yanıtlamıştı.

Ama ne olduysa oldu Şırnak ilinin Qılaban (Uludere) ilçesinin Roboski (Ortasu) köyünün adını Kürtçesiyle diye kullanmak mümkün olmuyor bir türlü...

*  *  *

Gelelim 1. yılının dolduğu gün medyanın Uludere/Roboski'de olanları geçen yıl nasıl gördüğüne:

Bombardıman
saat 21:37 ile 22:24 arasında meydana gelmişti. Sosyal paylaşım sitesi Twitter’da özellikle BDP'li yöneticilerin hesaplarından duyurduğu ve 30'dan fazla ölünün olduğunu söylediği mesajları medyanın olayı haberleştirmemesine gösterilen tepki eklenmişti. 

TRT OPERASYONU DUYURAN İLK KANAL OLDU AMA...

Kimse ölülerden bahsetmiyordu ama örneğin TRT Haber ‘Günlük’ programında son dakika olarak "Şırnak’ın Uludere ilçesinde gerçekleştirilen operasyona F-16’ların da destek verdiği belirtiliyor." demişti.

CNN TÜRK'TE REJİ'DEN SANSÜR 

CNN Türk’te hafta içi her gün Ayşenur Arslan’ın sunduğu Medya Mahallesi'nde Can Dündar'ın konuk olduğu progam saat 11:00'de başladı ve Arslan "Uludere/Roboski'deki katliamı duyurdu.

Twitter'dan aldığı bilgileri "Çok fena bir haber geldi. Televizyonlarda resmi açıklama bekleniyor. Vali kısa süre önce açıklamayı yapmış, haber kanalları girer mi bilmiyoruz ama biz biraz sonra ayrıntısıyla vereceğiz" diye izleyicilerine sunan Ayşenur Arslan'ın anonsunun ardından CNN Türk'ün bir yöneticisi rejiye kadar gelmiş, Arslan'ın kulaklığına "Uludere olayına girmeyin! Bu haber verilmeyecek"  uyarısını yapmıştı.

Daha sonra Arslan bu olayı daha sonra Yeni Harman dergisine verdiği röportajda "Korkmak başka bir şey, korka korka doğru bildiğini yapmak başka bir şey. Ben bunu yapmaya çalışıyorum. Bu cesaret değil; başka türlü yapamamak…" diye anlatacaktı. Ancak o gün programda yaşadıkları Rejiyi basan yöneticinin uyarısını duymamış olan biz izleyicilerinin bile dikkatini çekmişti.

YA DİĞER KANALLAR?

NTV, CNN Türk ve S Haber gibi kanallar, yaklaşık 60 saniye “35 köylü vuruldu iddiası” diyorlardı sadece.  Sonra Şırnak Valisi’nin açıklamasını verdiler yine yaklaşık 60 saniyeyle.
Bombalama olayı sonrası NTV öğlen bülteninde, Şırnak Valiliği’nin açıklamasından tam 4 saat sonrasında haberi geçti. O sırada Yiğit Bulut tarafından yönetilen Habertürk televizyonu ise tüm yaşanan gelişmelere kayıtsız kalıp sadece Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı 8 maddelik açıklamayı ‘son dakika’ olarak verdi.

GELELİM ERTESİ GÜNKÜ GAZETELERE
Gazetelerin 30 Aralık Cuma günü attıkları manşet ve sürmanşetler şöyleydi:

Akşam: “35 Köylü, PKK’lı diye vuruldu” üst başlığı ile “İnsafsız hava aracı”

Aydınlık: “TSK’nın hava operasyonunda 35 kişi öldü” üst başlığı ile “Operasyon ABD istihbaratıyla”

Birgün: “Zulüm ile abad olunmaz” üst başlığı ile “Uludere katliamı”

Bugün
: Sürmanşet ve manşetten olayı görmeyen tek gazete olan gazete olayı 1. sayfadan “İstihbarat faciası” başlığı ile verdi.

Cumhuriyet: “Irak sınırında ‘teröristlerin geçiş güzergahından’ kaçak mazot getiren köylüler hedef alındı: 35 ölü” üst başlığı ile “Jetler sivilleri vurdu”

Habertürk
: “Sınırda vahim hata”

Hürriyet: “Çok üzgünüz”

Milliyet: “35 sivile bomba”

Radikal: “35 yurttaşa İHA bombası”

Taraf: “Devlet halkını bombaladı”

Sabah: “Gediktepe sendromu kaçakçıyı vurdu”

Star: “F- 16’lar K. Irak sınırında yanlış hedef vurdu: 35 Ölü” üst başlığı ile “Kahreden hata”

Sözcü: “TSK sivilleri vurdu diyenlere Genelkurmay’dan açıklama” üst başlığı ile “Silah taşıyorlardı”

Posta: “Askerler terörist sandıkları 35 köylüyü öldürdü” üst başlığı “Operasyon kazasıymış!”

Vatan: “35 köylü PKK’lı diye vuruldu” üst başlığı ile “Kahreden hata”

Yenişafak: “Ölümcül hata”

Zaman: “Kuzey Irak sınırında 35 vatandaşımız hayatını kaybetti” üst başlığı ile “Ölümcül İstihbarat”

KÖŞELERDE KİM NE DEDİ?

30 Aralık günü konuya değinen köşe yazarları şunları belirttiler:

Radikal gazetesi yazarları:

Cüneyt Özdemir:
F- 16 ile bombalayarak hangi politik meselenin çözüldüğü görülmüş? Yok politik değil, geçim derdi, yani ekonomik mi? Peki, o zaman bu insanların o dağlarda ticaret yapmasına gerek kalmayacak yatırımı, teşviki, yani ekonomiyi neden ayağa kaldırmıyoruz? 35 insanı öldüren o F- 16’nın o geceki yakıt parasını bile bu insanlar hayatları boyunca bir arada görememiştir. Göremez. O savaş uçağını kaldırıp, bombalar yükleyip dağlardaki 35 insanı vurmak için paramız var ama o parayı o 35 insana ulaştıracak aklımız yok.

Oral Çalışlar: Ağır bir insanlık suçuyla, insanlık dramıyla karşı karşıya olduğumuz, köylülerin anlatımından, TSK açıklamalarından ve bombalanan yerlerdeki görüntülerden anlaşılıyor. Tevil edilebilecek, üzeri örtülebilecek, stratejik analizlerle geçiştirilebilecek bir durumla karşı karşıya değiliz. Bu suçun hesabının hukuk çerçevesinde sorulması gerekiyor. Kim bu saldırıyı planlamış, kim emirleri vermişse yargı karşısında hesap vermesi gerekiyor.

Cengiz Çandar: Uludere katliamının faturası çıkmak zorunda. Birileri faturayı ödemeli. Yaygın biçimde, Genelkurmay Başkanı’nın, Hava Kuvvetleri Komutanı’nın ve İçişleri Bakanı’nın istifa etmesi gereği üzerinde duruluyor.

Akşam gazetesi

Çiğdem Toker:
Sivil vatandaşını yanlışlıkla bombalamayan bir terörle mücadele istiyoruz. Mümkünse.

Yenişafak gazetesi yazarları

Ali Bayramoğlu
: Bu felaket göstermektedir ki, silah, savaş, çatışma üzerine kurulu seferberlik her zaman ve herkes için ölümcüldür. Diğer yönüyle soru şudur: Nasıl becerilebildi? Sorumlu kim? 24 askerin şehit olmasıyla ayağa kalkan medya, devlet ve siyaset, 35 sivil ölüm karşısında ne yapacak, ne diyecek? Muhtemelen zayiat diyerek geçiştirecektir bazıları, kimileri o sivillerin orada ne işi vardı diyecektir…   

Salih Tuna:
Türkiye etnisite ve mezhep çatışması fitnesini söndürmek istiyorsa, fert ve cemiyet planında iyiliği öğretecek kadar içindeki kötülüklere dur demeli, hatta temizlemeli. Uludere’deki 35 canın hesabını sormakla başlayabilir buna. O 35 canın ailelerine tazminat ödesin. Milli yas ilan edercesine, bayrakları yarıya indirircesine o 35 cana yansın. Yansın ki bu fitne ateşini söndürmeye namzet olsun. Yoksa bu ateş hepimizi yakacak!

Özlem Albayrak:
Kendi ülkesinin kadınlarının yüzde 70’ine yakınının başına örttüğü örtüyü hala bir tehdit olarak gören/ görebilen TSK’nın, o eski hassasiyetlerini ısrarla korumaya devam etmesi bir yana; kuruma bağlı subayların mesajlarını bile kontrol edebilme kudretini haiz bir istihbaratı varken, PKK’lılar ile ortalama köylüleri nasıl ayırdedebilemez? Var mıdır bunun bir izahı? Sizin istihbaratınızı, sizin vicdanınızı sevsinler.

Habertürk gazetesi 

Nihal Bengisu Karaca: Burada soru şu: Nasıl oluyor da köylülerin yolunu kesen ve onların köylü olduğunu anlaması beklenen askernle temas kurulamıyor ve uçakların bomba yağdırmasına engel olunamıyor?

Star gazetesi yazarları

Ahmet Kekeç:
Eskiden, jetlerimiz, yanlış ve kasıtlı koordinatlarla, teröristlerin bulunmadığı dağları bombalarmış… Bu kez, doğru koordinatlarla, yanlış kişileri bombalıyor… Kasıt mı hata mı? Yoksa birileri terörle mücadeleyi sabote mi ediyor? Ne oluyor? Bilelim…

Eser Karakaş: Kasıt unsuru bulunan olaylar dışında TSK büyük bir acz içine düşmüş, dev ama beceriksiz bir örgüt görünümünde; ölenlerin PKK’nın silahlı teröristleri olmadığı açık. Genelkurmay’dan vazgeçtik, Milli Savunma Bakanlığı ölenlerin ailelerinden neden hemen özür dilemez, anlaşılır gibi değil… Perşembe öğleden sonra ekranlardan beklenen, bölgeye muhabirlerin yollanması, hatta belki genel yayın yönetmenlerinin oraya bizzat gitmesi, bölgeden canlı yayın yapılması ve senelerce unutulmayacak bu facianın nedenlerinin aydınlatılması, konunun tartışılması idi. İzlemeye çalıştığım kanallarda ise ekonomik krizden, İffet’e kadar her şey vardı, Uludere hakkında Genelkurmay resmi bildirisi dışında bir şey yoktu.

Mehmet Altan: Yaşanan büyük trajediye rağmen, Genelkurmay’ın açıklamalarına kadar maalesef medyada çıt çıkmadı… Bu bombalama emrini kim verdi? Doğrudan Genelkurmay mı, Şırnak’taki tümen mi? Ve bu yanlışın, bu vahim kanlı hatanın sorumlusu kim?

Zaman gazetesi yazarları

Bejan Matur:
Sınır güvenliği adı altında vatandaşını öldüren ve bunu yaparken içine düştüğü hukuksuzluğun sorumluluğunu taşımayan, hesap vermeyen bir devlet, dikişlerin daha da çözülmesini hızlandırmaz mı?

İhsan Dağı: Ya görünmez bir güç, dün olduğu gibi bugün de çözüm sürecini sabote ediyor, ya da bu işi götürenler yekten beceriksiz. Bir ihtimal daha yok değil; taraflar birbirlerine güvenmedikleri için riske girmek istemiyorlar.

Hürriyet gazetesi yazarları

Ahmet Hakan:
Uludere olayı karşısında hükümet sustu kaldı. Etkili bir çıkış yapmadı. Kısacası ortaya çıkan vahim tabloyu hafiften üzerine aldı… Bir kez daha anladık: Güvenlik politikalarına abanman tehlikeli sonuçları olabiliyor. Hele azıcık başarı sağlanınca bir havaya girme durumu söz konusu oluyor ve dikkat elden kaçıyor. Dikkatin elden kaçması ise 35 cana mal oluyor.

İsmet Berkan:
Savaş uçaklarından atılan bombaların o hukukun neresinde olduğunu ara ki bulasın. Vur emrinin nasıl geldiğini ara ki bulasın… Terörün ilacı hukuk devletidir, demokrasidir. Ne kadar hukuk devletiyiz, ona bir bakalım.

Sabah gazetesi

Emre Aköz: Özetle: Şu anda hem Hükümet’in hem de Genelkurmay’ın karizması çizilmiş durumda. Özür dilemek ve ölenlerin ailelerine tazminat vermek yetmez. Bu olay derinlemesine bir biçimde soruşturmalı ve hatayı yapanlar yargılanmalı. Bu derece ‘işte size koz, tepe tepe kullanın’ diye bas bas bağıran bir olay az görülür. İşin içinden ‘Ergenekonik’ bağlantılar çıkarsa şaşırmayın.

Vatan gazetesi yazarları

Güngör Mengi:
Mazot kaçakçılığı yapmanın cezası ölüm değil. Ne yazık ki vatandaşlarımız terörün uğursuz yazgısına kurban olmuşlardır.

Sanem Altan: Ben o çocukların annesi değilim, sadece anne olduğum için bu kadar ağlıyorsam, o çocukların anneleri nasıl ağlıyordur, nasıl yanıyordur içleri. Bir de bunu düşünün. Düşünecek bir aklınız, çocuk ölümleriyle titreyecek bir vicdanınız varsa tabii…

Okay Gönensin: Tek yol vardır: Silahların bırakılması ve bütün savaşçı ağızların kapatılması. O tek yolun açılması için bu kadar ölüm, bu kadar acı yetmiyor mu?

Ruşen Çakır: Yaşanan facia, bilerek değil kazayla yaşandı. Ama kaza olması sorumluların günahlarını azaltmıyor, tam tersi artırıyor. AKP hükümeti bu olayın üstünü örtmeye çalışmayacaktır... Böylesi bir günde vatandaşları yaşananlardan haberdar etmeme konusunda olağanüstü bir beceri sergileyen haber kanallarının günahlarına ortak olmadığım için son derece memnunum. Gerçekten her işte bir hayır varmış!

Taraf gazetesi yazarları
 

Ahmet Altan: O köyleri ve kaçakçıları tanıyan sınır karakollarından neden bilgi istenmedi? Genelkurmay, kaçakçıları saldırıya geçecek bir PKK’lı grup sandıklarını söylüyor, peki, bir grup PKK’lının saldıracağını haber aldıysanız ilk yapmanız gereken o grubun yolunun üstündeki sınır birliklerini uyarmak olmaz mı? Niye o karakolları uyarmak için kimse aramadı? Aradıysa nasıl oldu da o karakollardan gelenlerin kaçakçı olduğunu öğrenemedi? Genelkurmay’da bu kadar kalabalık bir grup imha etme emrini kim verdi? Emri vermeden önce bölgeden hangi birliklerle konuştu? Bu kadar büyük bir operasyonun sadece tek kaynaktan gelen bir istihbaratla yapılması normal midir? Her zaman operasyonlar, tek kaynaktan gelen bilgilere dayanarak, bu bilgiler başka kaynaklardan kontrol edilmeden mi başlatılır? Yok, eğer Genelkurmay bu istihbaratı birkaç kaynaktan birden kontrol ettiyse, bütün kaynaklar aynı yanlış istihbaratı nasıl verdi? Her zaman o saatlerde, o yoldan geçen kaçakçılar neden kimsenin aklına gelmedi? ‘Orası kaçakçıların yolu’ diyen hiç mi kimse çıkmadı? Bu korkunç katliamın bir yanlışlık olduğu konusunda benim çok ciddi kuşkularım var. Pek yanlışlığa benzemiyor bu iş.

Melih Altınok:
Nasıl Dersim’le yüzleşme, 33 kişinin ölüm emrini veren Mustafa Muğlalı’nın ismini tabelalardan sildirme basireti gösterdiyseniz, şimdi de bu olayın faillerini ortaya çıkartmak ve gereken yaptırımı uygulamak zorundasınız. Peşinen söyleyelim, onlarca can karşısında özür, bahane, sahte kardeşlik açıklamaları kifayetsiz kalır. İstifaysa istifa, görevden almaysa görevden alma.

2 yorum:

  1. Ufak bir maddi hata gözüme çarptı onu söyleyim istedim. Gerçi ben de yanlış biliyor olabilirim. Sonradan bir değişiklik olmadıysa Genelkurmaylıktan yapılan açıklamada bombalamanın akşam 9-10 saatleri arasında yapıldığı söyleniyordu. Hatta o gece geç yattığım için (ve 2 saat zaman farkından dolayı) daha televizyonların sabah programları başlamadan önce twitterda bir ton şey söylenmişti. İlk gördüğümde ben de inanmak istememiştim, twitterda bir çıkmış bir şayia olarak kalsın diye temenni ettiğimi hatırlıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de doğru. bombardıman sabaha karşı değil gece (T.S.İ.) 21:37'de başlamış.

      Genelkurmay'da açıklamasında olayı daha sonra şöyle özetlemiş:

      "28 Aralık 2011 günü saat 18.39'da, Irak sınırları içinde hududumuza doğru bir grubun hareket halinde olduğu İnsansız Hava Aracı görüntüleri ile tespit edilmiştir. Grubun tespit edildiği bölgenin teröristler tarafından sıkça kullanılan bir yer olması ve geceleyin hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirilmiş ve saat 21.37-22.24 arasında hedef ateş altına alınmıştır."

      Metnin içinde de düzelttim. Burada da maddi hatası yazının aynen kalsın...

      Sil