3 Mart 2013 Pazar

Gülriz Sururi ve Ulusalcı kafa yapısı

Bir süre önce, dahil olduğum bir kitap mail grubunda bir arkadaş "Ulusalcı var mı aramızda?" diyerek ilginç bir tartışma başlatmıştı.

Sohbet/Tartışma "ulusalcılık nedir?" ve "ulusalcılık kötü/iyi bir şey midir?" çizgisinde ilerlerken kendi bakış açımı şöyle dile getirmiştim: 

"Benim perspektifim "emek/sınıf" çerçevesinden. Bu açıdan bakınca "Ulusalcılık, temel çelişkiyi sermaye ile emek arasında değil, emperyalizmle milli güçler arasında görmektir."
Peki ulusalcılık bir ideoloji ise, bir ideoloji kötü olabilir mi?  Birey olarak ulusalcılar iyi ya da kötü insanlar olabilir, tıpkı sosyalistlerin ya da liberallerin de iyi ya da köyü insanlar olabileceği gibi. Ama bir ideolojiyi, ahlak perspektifine çekip iyi ya da kötü diyemeyiz. İnsanlar ideolojilerin peşi sıra, 'iyi' olduğu için değil, sorunlarına doğru çözümler önerdiğini düşündükleri için giderler. Ulusalcılar da benzer bir şekilde kendilerinin haklı, önerdikleri çözümlerin doğru olduğunu düşünüyor."

Tanımımın mükemmel olduğunu düşünmüyorum elbette. Ama bütüncül/kapsayıcı olduğu kanısındayım.

Bu tanım üzerinden biriyle pek de alakalı olmayan iki farklı olaya bakmak mümkün olabilecek, belki de.

İlk örnek olay THY'nin modacı Dilek Hanif'e sipariş ettiği hostes kıyafetleri ile ilgili. Kıyafetlerden kaftan, fes ve uzun etekli olan bir kopya önce sosyal medyada paylaşılmaya başlandı. Ardından köşe yazılarından mizah dergilerine pek çok yerde konuşuldu.

THY açıklama yaptı, "çok tasarım var henüz karar verilmedi" dedi. Dilek Hanif kanal kanal gezip ağlamaklı bir sesle "Resmi görünce ben de şok oldum. Benim hayal ettiğim THY bu değil. Türk tasarımcı olarak, dünya markası olmuş bir havayoluna zaten uygun görmüş değilim." dedi ve ekledi "Bu tasarımı THY kabul etseydi altına imamı atmazdım." 


ELİMİZDE KALAN SON MİLLİ DEĞERİMİZ: THY(!)


Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’
nde
‘Kriz, kaos ve iletişim’, ‘iletişim ve imaj yönetimi’ dersleri veren  bir hocamın (ismini yazmıyorum çünkü kendisini googlelamak gibi kötü bir huyu var. Buradaki eleştirlerimi kişisel almasını istemem...) kişisel web sitesinde kaleme aldığı yazısında olaya ilginç bir  perspektiften bakıyordu:
 
"Ya Dilek hanım gerçekten iyi bir tasarımcı değildi, "iyi tasarımcı" imajını iyi medya desteğiyle sağlamıştı; ya da müşteriyle (THY) empati kurma işini abarttı."  diyen hocam, kıyafetlerin bu kadar çok konuşulmasını şöyle yorumluyordu:
"Bu kadar insan neden kafayı THY'nin kıyafetlerine taktı? Neden sorun yaptı?
THY'nin elimizde kalan göz önündeki tek milli değerimiz olmasıyla tepkiler arasında bir ilgi olmalı. Tehlikeli ulus sözcüğünü kullanarak söylüyorum, ulus olarak sahip olduğumuz, ulusa ait olan bir şeyi koruma isteğimizden olmasın bu itiraz/sahiplenme? Bir tür son kale gibi."
Bu yorum şimdilik bir kenarda dursun. Aynı konuyla ilgili başka bir yoruma bakalım:

"SEVİYORUM LAN BU ÜLKEYİ"


Haftalık mizah dergisi Uykusuz'un 14 Şubat tarihli sayısının gündeminde de THY ve hostes kıyaferleri konusu vardı.

Uykusuz, THY'nin yeni kıyafetleri meselesini bir süre önce grev yasağına karşı eylem yapan 300'den fazla çalışanını mail ve sms yoluyla işten çıkartmasını hatırlatan bir karikatürle kapağına taşıdı.

"THY'nin yeni üniforma tasarımları tepki yarattı" üst yazısınının altında Ersin Karabulut imzasını taşıyan karikatürde, THY Genel Müdürü Temel Kotil gülerek şöyle diyor:

"Yüzlerce kişiyi işten attık bu kadar tepki gelmedi... Seviyorum ulan bu ülkeyi."

Türk Hava Yolları'nı bu kadar konuşmak yeter. Hostes kıyafetleri örneği üzerinden yapacağımız analizi biraz aşağıya öteleyip bir başka olay üzerinden örneklere devam edelim:


AKP İKTİDARA GELMEDEN ÖNCE HİÇ SORUNSUZ YAŞIYORDUK

T24 sitesinde Hazal Özvarış'ın konuştuğu Gülriz Sururi ilginç yorumları ile gündeme deyim yerindeyse bomba gibi düşmüştü 19 Şubat'ta. Sözlerinden birkaç tespitin altını çizeceğim. Böylece "ulusalcı" kafa  yapısının nasıl işlediğini anlamamız mümkün olacak (Bazı cümleleri ben seçtim ve bold ile dikkat çekici hale getirdim):

"Şöyle düşünüyorum; bu ülkede hiç sorunsuz yaşıyorduk. Tabii ki her zaman çok sorunlarımız vardı. Yüzyılların borçları vardı Türkiye’nin sırtında ama AKP iktidara gelmeden önce ne Kürt sorunumuz vardı gündemde, ne Kıbrıs sorunu, ne ekonomi sorunu, ne tesettür. Bir sürü şey yoktu. Ne ırkçılık hikâyesi, ne azınlıklarla uğraşmak. Kimse kimseye düşman değildi; komşularımızla da öyle. Bütün hudutlarımızda sulh ve sükun içinde yaşıyorduk.
(...)
Kürt sorunu 50 yıldır, 100 yıldır var, ama aslında yoktu.
(Hazal Özvarış'ın “Var ama yok” olması sizce tuhaf değil mi? sorusu üzerine)

Hayır, o da Kürtlerin hatası. Onlar da kendi politikalarını yeterince savunamamışlar.

(...)
Keşke çok daha önce çözülmüş olsaydı. Kürtlere aş, iş götürülseydi vaktiyle... 1950’lerdeki halk evleri ve köy enstitüleri gelişseydi, Doğu’daki insanlar asla Kürdistan sevdasını düşünmeyeceklerdi.


(Hazal Özvarış'ın Keşanlı Ali, Kürt Cemali olsaydı o dönem sahnelenmesine izin verirlir miydi, TRT dizi yapılmasını kabul eder miydi? sorusu üzerine)


Ne! Kesinlikle hayır. Oyunun nasıl oluştuğunun öyküsü yazılmıştır birkaç yerde,(...) Adamın nereli olduğunu, neden Keşanlı dediğini hiç bilmiyorum.
(...)
Haldun Bey’in, karakteri Kürt olduğu için bunu söylemekten çekineceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü o gün bundan çekinmesini gerektiren bir durum yoktu. Ayrıca oyunda çok sempatik iki tane Kürt karakter vardır.

Röportajın tamamı burada... Bu uzun alıntının ardından söylenecek çok şey var aslında ama özetlemeye çalışayım.

Gülriz Sururi 1929 doğumlu. Politik çizgisini aynı röportajda "İlk gençlik yıllarımda, biraz politize olmaya başladığım zaman komünizm hoşuma hiç gitmedi. Ama sosyalizm, solcu olmak bana fevkalade uygundu. Bırak cumhuriyeti, demokrasiyi bile beğenmedim. Ülkemde sosyalist bir yönetim olsun istedim. İnsanlar çok daha adil yaşasın, eşitlik olsun istiyordum." diye tanımlıyor.

Peki kendi dünya görüşü ile ilgili söyledikleri ile röportajdaki sözleri birbiriyle ne kadar örtüşüyor? Kelimenin tam anlamıyla HİÇ. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında dünyaya gelmiş, tiyatrocu olarak yetişmiş ve dünyaya Kemalist eğitimin çarklarından geçerek edindiği perspektiften bakıyor Sururi. Öyle büyümüş, öyle yaşamış ve öyle bakmaya devam ediyor. Yukarıdan, tepeden. Sözlerinin anlamsızlığı, çelişkileri hatırlatılınca bocalıyor: "Var ama yok" gibi (kimse kusura bakmasın) abuk sabuk yorumlar yapabiliyor.

Kürt sorunu mu? Sururi'ye göre yok öyle bir şey! Köy Enstitüleri devam etseydi zaten hiç sorun kalmayacaktı... Zaten Kürtler kendi politikalarını yeterince savunamadılar... Kürt Sorunu, Kıbrıs sorunu, ekonomi sorunu, tesettür... Bunların hepsi AKP'nin iktidara gelmesi ile ortaya çıktı Sururi'ye göre.

Beytüşşebab, Şeyh Said, Nehri, Reşkotan, Sason, Birinci Ağrı, Hazro, Kuçuşağı, Mutki, İkinci Ağrı,Bicar, Resul, Tendürek, Savur, Zeylan, Hakkari, Üçüncü Ağrı, Pülümür, Şeyh Mahmut Berzenci, Buban Aşireti, Dersim... 1924'ten 1937'ye kadar, yani Cumhuriyetin kurulduğu günden sonra meydana gelen ve devletin asker kullanarak bastırdığı Kürt İsyanları bu saydıklarım.  Dahası da var: 1967'de Doğu Mitingleri, DDKO ve Türkiye İşçi Partisinin Kürt Meselesine yaklaşımı (ki bu tutum 12 Mart 1971'den sonra partinin kapatılmasına neden olacaktı...) Ya da PKK 1974 yılında örgülenirken, 1984'de yeniden silahlı mücadele başlatırken, Kürt sorunu diye bir mesele bu topraklarda hiç yoktu...

Elbette Sururi de içinde yaşadığı şartların yarattığı bir insan. Rejimin, sistemin gizlediği her şeyi bilmesini beklemek de hata. Ama eğer kendisini bir dönem bile olsa solcu, sosyalist diye addediyor ise, o zaman bir "hoooop" çekmek şart. Yok öyle yağma. Bunların hepsini bilecek, öğrenecek, farkında olacak, üstelik "köy enstitüleri yaşasaydı..." filan da demeyecek.

SURURİ İLE HOCAM'IN BENZER YANLARI


Peki gelelim THY ve Gülzir Sururi örneklerinin ortak paydasına. "Nutuk inmiş son kitaptır" diyen Sururi ile benim çok sevgili hocam'ın arasında nasıl bir benzerlik var?

Sorunun yanıtı en baştaki tanımda gizli bence. "Ulusalcılık, temel çelişkiyi sermaye ile emek arasında değil, emperyalizmle milli güçler arasında görmektir." 
Sururi de sevgili hocam da AKP'yi açıkça ifade etmeseler de İslam ya da Arap Emperyalizminin temsilcisi olarak görüyorlar. Sermaye-emek çelişkisini reddettikleri/önemsemedikleri için de sorun ülkeyi sömürmeye gelen dış güçler ve onların içerideki temsilcileri meselesinde düğümleniyor.

Onlara göre kendi destekledikleri partiler iktidara gelse sorun çözülecek, herşey güllük gülistanlık olacak. Güneş parıl parıl parlayacak...Ama barbarları bekler gibi bekledikleri eski güzel günlere dönebilmek için ne bir projeleri var ne de önerdikleri bir şey. Sadece "ah eskiden ne güzeldi, hiç sorun yoktu" dedikleri bir geçmiş kurguları var. Eskiden de var olan tüm sorunların üstüne bir "şal" örtmüş, güzel günlere hayıflanıyorlar.

THY VE HOSTES KIYAFETLERİNE BİR DİPNOT:


Zeynep Miraç, Milliyet'te Birikim dergisinin kurucusu ve başyazarı Ömer Laçiner ile bir röportaj yaptı.  Her ne kadar çizgisini beğenmesem de THY ve içki yasağı noktasında tam da benim düşündüğümü dile getirdiği için Laçiner'in sözlerine de dikkat çekmekte fayda var:
 
İki ay önce Birikim’de “AKP’nin çaba ve hamlelerinin asıl amacı, yeni Anayasa ile kurulacak rejimin omurgasını oluşturacak Sünni Türk çekirdekli çoğunluğun, olabildiği kadar geleneksel muhafazakârlığın kalıpları içinde davranıp düşünecek bir çoğunluk olarak teşekkül etmesini sağlamaktır” dediniz. THY’de olan bitenler bu şekillendirme çabasının bir sonucu mu?
- Bütün bu muhafazakâr tedbirler, muhafazakâr kamuoyunun gönlünü okşayabilmek için. Ki bu kamuoyunun büyük kısmı zaten AKP’ye oy veriyor. Benim o yazıda asıl kastettiğim, oy vermeyenler. Bunlar ya milliyetçi hassasiyetlerinden ya da kutsallarından yakalanabilirler. Bir süre Erdoğan’ın kafasında şu vardı: “Ben MHP ile uzlaşmaya varırım”. Böyle bir uzlaşma olduğunda BDP tamamen dışlanmış olur. (...) 

BDP,  dolayısıyla da Kürtler dışlandıklarını düşünürlerse, Türkiye’nin başı Ortadoğu’da çok ciddi şekilde ağrır. Bunu görünce Erdoğan barış sürecini çok ciddi başlattı. Ama partisinin tabanı BDP ile yakınlaşmaya hazır değil. Bu muhafazakarlaşma, değişmedik mesajı olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder