16 Ocak 2014 Perşembe

Bir intihalci olarak Serdar Turgut portresi

Eğer mümkünse bundan böyle lokantalarda hollandaise sos barındıran yemeklerden ısmarlamayın. 
Hollandaise sos azıcık beklediğinde bakterilenmeye başlar; çünkü bakteriler yumurta ve tereyağı ile hazırlanan bu son derece zarif sosa bayılırlar. 
Kitabından konuları öğrendiğim şefin iddiasına göre, şu anda dünyada hollandaise sosu yemek siparişi geldiği anda hazırlayan tek bir lokanta bile yokmuş. 
Abartıyor, bence en azından beş altı lokanta vardır dünyada işi böyle yapan. 
Diğerlerinde ise hazırlanan sos en azından beş altı saat beklediği için bunu yiyenler büyük bir risk altında, benden söylemesi. 
Ancak hollandaise sos şefler açısından iyi bir sostur; çünkü bu da tereyağı israfını önleyen bir şeydir. 
Masalara yemek öncesinde getirilen tereyağı üzerine sigara külünden tutun, ekmek kırıklarına kadar her şey düşer. 
Teorik olarak doğru olan, bu tereyağların çöpe atılmasıdır. 
Ancak nasıl ki hemen hemen hiçbir lokantada, bir masadan alınan ekmek sepetindeki ekmekler de çöpe atılmaz ve başka masalara taze ekmek diye götürülürse (İnşallah bir masa öncesinde oturan müşteriler arasında soğuk algınlığı olan veya şimdi moralinizi bozmamak için saymayacağım başka virüsler taşıyan müşteriler yoktur. Dua edin de olmasın; çünkü bir hapşırmayla iş biter), başka masalardan alınan tereyağı da katiyen çöpe atılmaz. 
Bunların üzerindeki ekmek ve sigara külünü temizleyerek yağı tekrar kullanmanın en iyi ve kolay yolu, bunu hollandaise sos yapımında kullanmaktır. 
Üzerinde ekmek kırıntıları ve sigara külü bulunan yağı iyice erittikten sonra bir süzgeçten geçirip temizlerler ve bunu sos yapımında kullanırlar. 
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Bu uzun alıntı Serdar Turgut'un 10 Kasım 2000 günü Hürriyet'teki köşesinde yazdığı yazısından. Önce 13 küsür yıllık bu yazıyı neden alıntıladığımı anlatayım isterseniz.

ÖZKÖK'ÜN TÜRK MEDYASINA EN BÜYÜK KATKISI

Serdar Turgut'u Hürriyet'in Washington temsilciliği yaptığı zamandan beri okurum. Ertuğrul Özkök'ün medyaya en büyük katkılarından biridir bence. Sarkastik hatta kinik dili, eleştiri oklarını bir tabu kırıcı olarak kullanması, etnik, dinsel, hatta ailesel aktörler ile rahatlıkla dalga geçebilmesi... Bunların hepsi olumlu hanesine yazılacak özellikleri...

Ama giderek değiştiği, Hürriyet'teki köşesinde yazdığı penis yazıları, Akşam'a genel yayın yönetmeni olunca hiç yazılmamış gibi "Milliyetçi ve muhafazakar fikirleri olan; ama modern yaşayan insanların gazetesi olacağız" gibi abukluklara yöneldi.

"Marksizm ile İslam'ın ittifak arayışı ise hem komik hem de geleneğe bir ihanettir." dedikten hemen sonra Gülen'i ziyarete gitti. Eleştirileri ise "Ben Atatürkçü, laik ve seküler cumhuriyete inanan biri olarak, cemaate itici olarak bakmıyorum. Kucaklaşıcı bakıyorum onların içine girerek, onları anlamaya çalışıyorum. Gerekirse onlar gibi davranıyorum. Namaz kılmıyorum, dindar değilim" diyerek yanıtlayabildi.

Gülen'in hediyesi olan saati koluna takarak döndü Türkiye'ye ama Cemaat ile AK Parti savaşı kopunca, Hükümetten yana tavır alarak, "Ben  60 yaşına yaklaşıyorum bu demektir uzunca bir geçmişte Türkiye'nin iniş çıkışlarını biliyorum, yakından yaşadım. Türkiye benim geçmişimde bugünkü kadar tehlikeye yaklaşmadı hiçbir zaman. (...) Şu anda bize olan şey darbenin yerine geçen şeydir.” demeyi tercih etti.

Neyse sözü uzatmayalım. Amacım, Oray Eğin'in dediği gibi  "yaptığı işlere başlaması ve devamını pek getirmemesiyle bilinen"  Serdar Turgut eleştirisi yazmak değil. Şu lokanta alıntısına döneyim.

MR. GURME

Serdar Turgut, bir yandan yıllarca Hürriyet gazetesinde Mr. Gurme takma ismiyle yemek yazıları kaleme aldı (tıpkı Güngör Uras'ın, Ali Rıza Kardüz olması gibi...). Yetmedi Habertürk TV'de aynı isimle bir de televizyon programı yaptı.

Yemek yemekle arasının iyi olduğu görüntüsünden de anlaşılıyor zaten Serdar Turgut'un ancak yemek bilgisinin kaynağının neresi olduğu yukarıdaki alıntıyla ortaya çıktı... En azından benim için.

Geçen sene Digiturk'e üye olup HomeTV'yi izlemeye başlayınca Anthony Bourdain ile tanıştım. Sadece yemeğin değil yemek kültürünün ukala şefi ülke ülke gezip dünya yemeklerini tadıyordu No Reservations isimli televizyon şovunda.

Yiyor, geziyor, hep daha fazlasını görmek, tatmak istiyor; bunun için de çaba sarfediyordu.

Sonra anladım ki zaten kendisini tanıyormuşum. Kitchen Confidential isimli televizyon dizisi Bourdain'in kitabından uyarlanmış meğer...

Hem de aynı isimli kitabından... Aralık sonunda "kitap Türkçe'ye çevrilmiş olabilir mi?" diyerek idefix'e baktım. Evet Mutfak Sırları adıyla çevrilmiş. Oğlak Yayınevi basmış, üstelik 5. baskısını yapmış kitap. Hemen bir tane sipariş ettim ve deyim yerindeyse yutarcasına okumaya başladım.

O zaman ilginç bir durumla karşılaştım. Eski eroinman, uyuşturucu bağımlısı, şeflik yapmaktansa rock star gibi davranan, ama dibe vurduğu zaman durup kendisine bakan, nerede hata yaptığını gören, hatalarından ders çıkartan ve yetinmeyip o dersleri bizimle paylaşan Bourdain'in 2000 yılında basılan kitabında yazdıklarının bir kısmını ben daha önce okumuştum.

Mesela Mutfağımızdan Masanıza başlığı ile daha önce New Yorker dergisinde yayınladığı ve kitabında da önemli bir yer tutan bölümü... New Yorker okumadığıma, Bourdain'i daha önce tanımadığıma göre nereden bilebilirdim ben bu yazdıklarını? Hafızamı biraz zorlayınca aklıma Serdar Turgut'un yazdıkları geldi. Önce Mr. Gurme ismiyle yazmış sanarak Hürriyet arşivlerini karıştırdım. Bulamayınca bir de kendi ismiyle baktım... Bingo!

İşte yukarıdaki alıntı, serbest bir çeviriyle Serdar Turgut'un Bourdain'den aparttığı, hadi akademik jargona uyalım intihal yaptığı bölüm.

Haksızlık etmeyelim, intihalini gizlemek için küçük bir de üçkağıda başvurmuş: "Kitabından konuları öğrendiğim şefin iddiasına göre"cümlesini sıkıştırmış yazısına. Gerçi ne kitabın adı, ne o şefin kim olduğu belli değil.

İşte size bir intihalci olarak Serdar Turgut portresi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder