29 Aralık 2013 Pazar

‘2 milyon yolla Süleyman’ diyen gazete yöneticisi kim?

Taraf gazetesinin dün (26 Aralık 2013) yayınlanan sayısında, yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun önemli isimlerinden Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan ile ilgili ilginç bir ayrıntıya yer verildi.

Hüseyin Özay imzalı "özel haber"e göre Rüşvet soruşturmasında teknik takibe takılan görüşmede; hükümete yakın bir gazetenin tepe yöneticisi, Halkbank Müdürü Aslan'a "Maaşları ödeyemiyorum, 2 milyon lira gönder" diyor.

Sözü geçen haber şöyle:
Türkiye’yi sarsan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında hazırlanan dosyadan “medya skandalı” çıktı. Soruşturma sürecinde yapılan teknik takipte, hükümete yakın olarak bilinen bazı medya kuruluşlarının yöneticilerinin Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’dan “nakit desteği” istedikleri tespit edildi. Hatta bir yandaş gazetenin tepe yöneticisinin, “Maaşları ödeyemiyorum. Ordan 2 milyon lira gönder” şeklinde talepte bulunması, savcıları bile hayrete düşürdü.

HALKBANK BAHANE REKLAM ŞAHANE

İstanbul cumhuriyet savcılığı tarafından yürütülen yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun, “medya ayağının” da olduğu ortaya çıktı. Operasyonun patlamasının ardından, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’a büyük destek veren yandaş basının, Halkbank sevgisinin sırrı çözüldü.

Savcılık tarafından yürütülen 14 aylık teknik takip sırasında, Süleyman Aslan ile yandaş medya yöneticileri arasındaki “ilişki” de tüm yönleriyle açığa çıktı.

Özellikle, söz konusu medya kuruluşlarına bankadan sağlanan olağanüstü destekler ise, soruşturmayı yürütenlerin de dikkatini çekti.

ASLAN: “BURASI HALKA AÇIK ŞİRKET”

Yapılan teknik takipte, bazı yandaş medya yöneticilerinin Süleyman Aslan ile yaptığı “destek” pazarlıkları da gün yüzüne çıktı.

Örneğin hükümete yakınlığı ile bilinen bir gazetenin tepe yöneticisi ile Süleyman Aslan arasında geçen telefon görüşmesinde, medya yöneticisinin, “Süleyman Bey, maaşları ödeyemiyorum. Oradan 2 milyon yolla” şeklinde talepte bulunduğu belirlendi.

Aslan’ın ise, “Burası halka açık şirket. Açıklayamayacağım, kaynak transferleri yapamam” dediği saptandı. Bunun üzerine medya yöneticisinin, “Bir şey olmaz. Ben reklam faturası keser gönderirim, sana” cevabı vermesi dikkatlerden kaçmadı.

Savcılık bu konuda özel bir inceleme yapmadı. Ancak, teknik takipte elde edilen bilgilere göre, hükümete yakın medya kuruluşlarına, reklam adı altında yüksek miktarlarda kaynak transferinin yapıldığı tespit edildi.
Haberde doğal olarak  o gazete yöneticisinin kim olduğu belirtilmiyor. Ancak, reklam ve hükümete yakın gazete sözcükleri yanyana gelince benim aklıma tek bir gazete ve onun iki tepe ismi geliyor ne yalan söyleyeyim.

Halen Star gazetesi/Kanal 24 televizyonu İcra Kurulu Başkanı olan Mustafa Karaalioğlu'nun10 Aralık 2012 günü yayımlanan "Reklam bütçeleriyle korunan eski medya düzeni" başlıklı yazısı aklıma nedensiz yere gelmedi elbet. Ne diyordu o yazısında Karaalioğlu:

“Bir avuç da güçlü ve imanlı reklam veren var!.. Kendi medyalarına para aktarmaktan asla geri durmayan; reklam bütçelerini (...) ideolojik aidiyetlerinin emrine hasreden iş dünyası bu ittifakın ortağıdır. Böylesi ittifakların ne denli etkili olduklarını hatırlamak için, sadece (...) 28 Şubat’ı hatırlamak yeterlidir...

Tek tek üzerinde de çalışmanın zamanı geldi... Mesela neden, Yeni Türkiye’nin en çok kazanan Koç, Sabancı, P&G gibi çok değerli şirketleri hâlâ reklam bütçelerini bu ülkede hiçbir şey olmamış gibi dağıtmaya devam edebilmektedirler?..

Tiraj ve reyting paylaşımı eşitlenmiştir ama ülkenin güçlü reklamverenleri (...) eski medya düzenini korumak için bu değişimi ıskalamaktadırlar...


Türkiye’de reklam demek iktidar savaşının bir parçası olmak demektir ve (...) sokaktaki insanı da yakından ilgilendirmektedir. Artık bu adaletsiz düzeni açık ve ikna edici bir şekilde sorgulamanın zamanıdır...”
Ertesi hafta da konuya devam eden Karaalioğlu şu tabloyu köşesinde yayınlamıştı:



Reklam denince akla gelen Star gazetesinin eksi başyazarı, "ikinci cumhuriyet" kavramının kuramcısı Mehmet Altan da gazetesinden eleştirileri yüzünden kovulduktan sonra konuşmaya başlamış ve “siyasi baskıyla ilan toplanıyor, normalde ilan vermeyecek olanlar ya da iktidarın manyetik alanında olanlar mecburen ilan veriyor...” demişti.

Hüseyin Özay'ın dikkat çektiği gibi bu durum bir medya skandalı, sözü geçen gazete yöneticisinin kim olduğunun en kısa zamanda ortaya çıkması lazım. Ancak hiçbir şeye şaşırmayan bizler bu yaşananlara da şaşırmıyoruz. Daha vahim olanı bu değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder