17 Nisan 2013 Çarşamba

Tönbekici neden Rant'ı böyle savunuyor?

"Para diye bir şey var. Rant diyorlar, rant ayıp bir şey değil. Bu binanın restorasyonu pahalı ve o firma bunun parasını kazanmak zorunda."

Böyle diyor Vatan gazetesinin anlı şanlı kadın yazarı Mutlu Tönbekici, geçenlerde katıldığı bir televizyon programında. Hem de bağıra çağıra, kendisine yüksek sesle yanıt verildiği için elinin ayağının dolandığını, rahat konuaşmadını söylediği sırada, sesi giderek daha çok artarken böyle diyor.

Konu Emek sineması. Bir süredir yıkılacağına kesin gözle bakılan, ancak bir umut belki yıkılmaz diye düşünülen Emek sinemasının da içinde olduğu, İnci Pastanesinin ve hatta SESAM'ın bir dönem konuşlandığı Circle d' Orient (Serkaldoryan) binasının neden yıkılması gerektiğini anlatırken böyle söylüyor Tönbekici:
 
"Beyoğlu'nun ortasında bir bina cesediyle yaşıyoruz, biz ne biçim sinemalarda izliyoruz diye protesto etmiyor, leş gibi kokusu vardı. En son bu sinema kendi kendine kapandı, rekabet edemedi. O kadar seviyorlardı da niye gitmiyorlardı. Bakımsız, bir sürü sebeplerden dolayı olmadı. Ben buranın Paris'teki gibi bir kültür merkezi olmasını isterim. Para diye bir şey var. Rant diyorlar, rant ayıp bir şey değil. Bu binanın restorasyonu pahalı ve o firma bunun parasını kazanmak zorunda."






Kızmadım Tönbekici'ye... Kızmadım çünkü o cümlelerin neden söylendiğini biliyorum. Sonda söyleyeceğimi başta diyeyim: "Tönbekici sadece bir gazete yazarı değil." Durmuş saat gibi kimi zaman doğru şeyler söylüyor olması onu her zaman doğru şeyler söyleyen bir insan haline getirmiyor ne yazık ki...

AÇIK, DOLAYSIZ, UTANMAZ, KABA SÖMÜRÜ

Başka bir alıntı yapayım, biraz uzun olmasına rağmen, sonra Tönbekici'nin durumuna geri dönelim:
"Burjuvazi, üstünlüğü ele geçirdiği her yerde, bütün feodal, ataerkil, romantik ilişkilere son verdi. 

İnsanı "doğal efendiler"ine bağlayan çok çeşitli feodal bağları acımasızca kopardı, ve insan ile insan arasında, çıplak öz-çıkardan, katı "nakit ödeme"den başka hiç bir bağ bırakmadı. 

Dinsel tutkuların, şövalyece coşkunun, darkafalı duygusallığın en ilâhi vecde gelmelerini, bencil hesapların buzlu sularında boğdu. Kişisel değeri, değişim-değerine indirgedi, ve sayısız yokedilemez ayrıcalıklı özgürlüklerin yerine, o tek insafsız özgürlüğü, ticaret özgürlüğünü koydu. 

Tek sözcükle, dinsel ve siyasal yanılsamalarla perdelenmiş sömürünün yerine, açık, utanmaz, dolaysız, kaba sömürüyü koydu."
EGEMEN DÜŞÜNCELER EGEMEN SINIFIN DÜŞÜNCELERİDİR

Karl Marks ve Friedrich Engels Komünist Parti Manifestosu'nda böyle anlatıyor Burjuvazi'nin devrimciliğini. Kapitalizmin perdelenmiş sömürü yerine açık, utanmaz, dolaysız ve kaba sömürüyle bizleri yüz yüze bıraktığını bu cümleler ile anlatıyorlar.


İkili Alman İdeolojisi kitabında ise egemen güçlerin, zihinsel üretime de egemen olacağının altını çiziyorlar:
Egemen sınıfın düşünceleri, bütün çağlarda, egemen düşüncelerdir, başka bir deyişle, toplumun egemen maddi gücü olan sınıf, aynı zamanda egemen zihinsel güçtür.
Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda, zihinsel üretimin araçlarını da emrinde bulundurur, bunlar o kadar birbirinin içine girmiş durumdadırlar ki, kendilerine zihinsel üretim araçları verilmeyenlerin düşünceleri de aynı zamanda bu egemen sınıfa bağımlıdır.

Egemen düşünceler, egemen maddi ilişkilerin fikirsel ifadesinden başka bir şey değildir, egemen düşünceler, fikirler biçiminde kavranan maddi, egemen ilişkilerdir, şu halde bir sınıfı egemen sınıf yapan ilişkilerin ifadesidirler; başka bir deyişle, bu düşünceler, onun egemenliğinin fikirleridirler.

Egemen sınıfı meydana getiren bireyler, başka şeyler yanında, bir bilince de sahiptirler ve sonuç olarak düşünürler; bu bireyler, bir sınıf olarak egemen oldukça ve tarihsel çağı bütün genişliğince belirledikçe, elbette ki, bu bireyler sınıflarının bütün genişliğince egemendirler ve öteki şeyler bakımından olduğu kadar, düşünürler, fikir üreticileri olarak da egemendirler ve kendi çağlarının düşüncelerinin üretimi ve dağıtımını düzenlerler; o halde onların düşünceleri, çağlarının egemen düşünceleridir.
EGEMEN SINIFIN MEMURLARI OLAN AYDINLAR

Aydınların "tarihî bloktaki ve egemenlikteki rolleri nedir?" sorusuna yanıt arayan Gramsci ise Egemen yapının, egemen olmasında payı olan düşünceleri üreten toplumsal tabaka olan Aydınlar ile ilgili şöyle düşünmektedir:

Aydınları burjuva toplumunun altyapısını üstyapısına bağlayan ve "tarihî blok"a "egemenliğini" garanti eden öğeler olarak gören Gramsci' nin ana tezi, onların kendi başına, ayrı bir sınıf meydana getirmedikleri, fakat "egemenliğin memurları" olarak hâkim zümreye organik bağlarla bağlı olduklarıdır. Bu bağ, aydınlar temsil ettikleri sınıftan geldikleri zaman daha da sıkıdır.
 
TÖNBEKİCİ SADECE BİR YAZAR DEĞİL

Peki ne anlama geliyor tüm bunlar... Daha doğrusu Tömbekici ile ne alakası var bu sınıfsal analizlerin.

Zurnanın zırt dediği yer tam da burası. "Tönbekici sadece Vatan gazetesinin yazarı değil" demiştim yukarıda. Gerçekten de Tönbekici sadece bir yazar değil. Aynı zamanda bir girişimci ruh (siz isterseniz açıkça kapitalist diye de okuyun bunu) 

Kendisi pek farkında olmadığımız bir turizm girişiminin öncüsü. Kendisi her sene yeni bir baskısı yapılan Küçük Oteller Kitabı'nın yazarı. www.kucukvebutikoteller.com adresindeki web sitesinin sahibi. Sadece sınıfsal tercihi çıkıyor ağzından "Para diye bir şey var. Rant diyorlar, rant ayıp bir şey değil."  derken. Rant onun için ayıp değil. Çünkü o da para kazanmayı her şeyin önünde gören bir kapitalist. 

Kimin söylediğini bilince ne söylediği daha iyi anlaşılıyor değil mi? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder