12 Ağustos 2013 Pazartesi

Nazlı Ilıcak'ın asker sevgisi!

Medyada kavgalar, sıradan okurun işine yarar. Neden mi? Çünkü kavga eden gruplar, birbirlerinin o güne kadar dile getirmedikleri özelliklerini bir bir sıralar. 

Şu sıralar Cemaat ile Ak Parti hükümeti arasındaki gerilim, pek dile getirilmeyen gerçeklerin gözler önüne serilmesine yarıyor aslında. 

Örneğin hükümet'ten yana tavır alan Ersoy Dede, Yeni Akit'teki köşesinde, ağabeyi Ömer Çavuşoğlu'nun son dönemde tutkusu Gülen Cemaati olan Nazlı Ilıcak'ın eski defterlerini açıverdi.


İşte Ersoy Dede'nin yazdıklarından çarpıcı bir bölüm: 

MAKALELER 1980

Kervan Yayınları Nazlı Hanım’ın köşe yazılarını yıl yıl toplamış.. “Makaleler 1979”, “Makaleler 1980” gibi isimlerle arşivlik bir set oluşturmuş.. Benim için en az Meydan Larousse kadar önemlidir o kitaplar arşiv değeri bakımından. Ama bugüne kadar hep dönemi anlamak için okuduğum yazıları bu defa doğrudan yazar hakkında fikir sahibi olmak için okudum.. Yani o gözle okudum.. Ve dehşete kapıldım. Ben yanılıyor olabilirim belki diye, yorum yapmadan nakledeceğim yazıların ilgili kısımlarını. Kararı siz verirsiniz..

İŞTE O YAZILARI

Aralık 1978’de 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Nazlı Hanım’ın gazetesi Tercüman’da haber şöyle duyuruldu: “13 ilde sıkıyönetim yürürlüğe girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor: Merhaba asker...”

“…… 27 Mayıs mensup bulunduğumuz Demokrat Parti camiasına karşıydı. Hâlbuki 12 Eylül’de açıklanan hedeflerle, yıllardır bizim yazdıklarımız arasında geniş bir mutabakat mevcuttur. … Aslında açıklanan hedeflerle, sadece biz değil, kavgadan bezmiş, terörden yılmış kamuoyunun büyük bir bölümü, Sayın Demirel ve arkadaşları da mutabakat halindedir…..” (16 Eylül 1980, Tercüman)

“……..’12 Eylül bir darbe değildir’, diyen Orgeneral Kenan Evren’e tamamıyla katılıyoruz. 12 Eylül ne bir darbedir, ne de bir ihtilâl.” (18 Eylül 1980, Tercüman)…….

“….12 Eylül’ün gerekçesi haklıdır; 12 Eylül terörden bezen halkın meşru müdafaaya geçtiği gündür” (16 Ekim 1980, Tercüman) 

“…..1978’de bin kişi ölmüş, mezhep ve ırk çatışmaları Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü tehdit eder boyutlara erişmiştir. Ecevit çapında bir başbakanın gemiyi selamete çıkaramayacağı ise iyice anlaşılmıştır. buna rağmen iç hizmet kanunu’nun 35. maddesindeki “cumhuriyeti korumak ve kollamak” hükmü işletilmemektedir. (demokrasi yolunda...; 16 ocak 1979 - Tercüman)”

“..elbette sivil idare her zaman askerden yardım istemek zorunda kalacaktır. bir, iki, üç...ama bir gün gelir ordu, madem tek başına beceremiyorsun, şöyle çekil kenara çekil de gölge etme deyiverir.. (anarşi, sıkıyönetim, hükümet ; 17 haziran 1979)..”

“..bir müdahalenin objektif şartları hazırdır..silahlı kuvvetler içinde iki eğilim çarpışmış, 12 mart’ta yüksek rütbeli komutanlar “devrimci” kanadı ezerek, Demirel idaresine son vermişlerdir. her iki seferde de ordu, “hükümet bunalımı” değil, “devlet bunalımı” varken müdahale etmiştir. (devlet buhranı ve ara rejim; 11 ekim 1979)

“….kırmızı ışık, bütün kuvveti ve kudretiyle terörizm noktasında yanmalı, darbeler, devletin kişiliğine karşı suç işleyenlerin, silah kullanıp can ve mal güvenliğini tehdit edenlerin sırtına, bütün şiddeti ile inmeli….. iktidarların alternatifi her zaman bulunur ama silahlı kuvvetlerimiz tek ve alternatifsizdir. (silahlı kuvvetlerin kırmızı ışığı, 8 aralık 1979 - Tercüman)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder